Bölüm 38

2.1K 165 50
                                    

Cassie saçlarımın ucuna doladığı saç maşasını elinde tutmaya devam ederken, banyomda enlemesine uzanan aynadaki aksimi seyrediyordu. Çarşamba günü kimya dersindeyken Reina ile yaşanan o çirkin olaydan ona ancak birkaç dakika önce bahsedebilmiştim. Etkisini üzerimden atmaya çalışırken hiçbir şey olmamış gibi davranmak sandığımdan daha zor olmuştu.

Hatta aslına bakarsanız bunu nasıl başardığımdan bile emin değildim. Yani... geçtiğimiz iki gün boyunca kimseye belli etmemekten bahsediyordum. Çünkü kafamı öyle çok kurcalayan bir şeydi ki, bunu belli etmeden günleri bitirmek benim için oldukça şaşırtıcıydı.

Bugün Cuma günüydü. Yaklaşık yarım saat sonra çocuklarla evimin ön bahçesinde buluşup, Calum'un babasının iş seyahatine çıkmadan önce evin garajında bıraktığı Sedan'ıyla partinin yapılacağı yere, yani Hofstra'nın kampüsünün arkasındaki öğrenci evlerinden birine gidecektik. Cassie çoktan hazırlanmış, saçlarını düzleştirmiş ve sıkı bir at kuyruğu olarak başının arkasında toplamıştı. Söneceğini ikimiz de çok iyi biliyor olmamıza rağmen, sırf Cassie bana bu görünümü çok yakıştırdığı için saçlarımı iri dalgalarla kıvırıyordu. Yetmezmiş gibi ısıyla şekil alan turuncu buklelerin üstünden tarakla geçip, dalgaları açarken zavallı saç tellerimi çekiştiriyordu.

Böyle yaparsa daha doğal görünürmüş. Öyle söylediği için ona güvenmeyi tercih ettim. Zaten partiye hazırlanırken en yakın arkadaşımın ellerinden kendimi kurtaramayacağımı biliyordum.

Dalgaları yaptığı sıcak maşayı yanlışlıkla boynuma hafifçe değdirdiğinde dikildiğim yerde irkiliverdim. Elim istemsizce Cassie'nin maşayı değdirdiği yere uzandığında yüzümü yanık hissinin verdiği anlık acıyla buruşturmak zorunda kalmıştım. İçimi çekerken "Her seferinde bunu yapıyorsun," diye söylendim.

"Üzgünüm. Ama ne yapayım? Şu kızı kafana o kadar çok takmışsın ki sana sinirlendim. Elimde maşa olduğunu unuttum işte." Odama gidip soğuk su bardağını boynumda maşa ucunun değdiği küçük ize bastırdı. Soğuklukla yanan cildim buluştuğunda içimi yeniden çektim.

Ben yanan yerin acısını unutmaya çalışırken Cassie, "O kızı parçalarım," diye homurdandı. Saç maşasına yeniden sardığı turuncu tutamın ısınmasını bekliyordu. "Neden bana bunları anlatmak için iki gün bekledin? Ya da boşver. Neden direkt saçından tutup suratını masaya yapıştırmadın ki? Suratına sürdüğü beş kilo fondötenin lekesi çıkardı." Sinsice güldü. "Reina Moore'un maskesinin düştüğü an!"

Aynadaki aksimize bakarak gözlerimi Cassie'ye diktim. "Yüzünde fondöten yoktu. Hem... ihtiyacı da yok," elmacık kemiklerimle burnumun üzerine seyrek noktalarla serpiştirilmiş, Reina'nın çirkin olarak betimlediği çillerimi izledim, "yüzü zaten bebek gibi."

"Kimin yüzü bebek gibi? Reina'dan mı bahsediyorsun?"

"Evet, ta kendisi." Gözlerimi yüzümden ayıramazken, Reina'nın iki gün önce söyledikleri zihnimi bir türlü terk etmiyordu. "En azından kirpiklerinin bir rengi var. Yüzünde de bir tanecik bile çil yok."

"Bak tatlım," Cassie saçlarımı kıvırmaya devam ederken sabırla bir nefes alıp verdi, "bu kızın dokuzuncu sınıftan beri sana karşı gizli gizli beslediği bir takıntısı var. Şu saçlarının düzlüğünü kıskanıp seni boşu boşuna ıslatmadı. Veya... kirpiklerinin turuncu olmasına rağmen o kalın kafasına yerleşene kadar saç renginin doğal olup olmadığını sormadı." Parmaklarını buklelerimin arasından tarak gibi geçirip, onların açılmasını sağlarken "Ayrıca ben Reina'nın gerçekten de burnundaki kıkırdaktan nefes alamadığı için ameliyat olduğunu sanmıyorum. Burnu güzeldi, şeklini senin burnuna benzer bir şeyler yaptırmasına gerek yoktu," dedi.

You Belong With Me || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin