Bölüm 22

2.4K 201 62
                                    

Cassie ile beşer dakika arayla uyanmıştık ve ikimizin de muhtemelen sarıldığı ilk şey cep telefonlarımız olmuştu. Calum'la pencereden pencereye konuşmamdan sonra Cassie'ye attığım mesajı okumuş olmalıydı ki, hemen bana geri dönüş yapıp aradı.

Charlie's'de görüşmemizin pek mümkün olmadığını söylemişti. Çünkü erkek kardeşi Cody'e matematik problemlerini çözmesinde yardımcı olması gerektiği konusunda annesi Cassandra onu saatler boyunca tembihlemiş. Bu akşam Michael ile sinema planları da varmış ama sırf Cody için bunu da iptal etmek durumunda kalmış.

Buluşamayacağımız için üzülmüştüm ama sorun değildi. Hem zaten... artık anlatmayı ertelemek gibi bir durum da benim için söz konusu olmaktan çıkmıştı çünkü Cassie'ye çoktan onunla konuşmam gereken bir şeyler olduğunu söylemiştim bile. Buluşmamızın amacı buydu. Sonrayı beklemesini istesem de kabul etmeyeceğinin farkında olduğumdan, oturup her şeyi anlatmaya başladım bir çırpıda.

Annemin babamı bir yıl boyunca Luke'un babası Andrew Hemmings ile aldattığını, babamla en son ne zaman telefonda konuştuğumuzu bile hatırlamadığımı, doğal olarak ondan uzaklaştığımı hissettiğimi ve annemle aramın berbat olduğunu, Calum'a ondan hoşlandığımı anlık bir öfkenin sonucunda açıkladığımı, geleceğimin beni ne tarafa sürüklediğini bilmediğimi anlattım.

Ben konuşurken Cassie beni pür dikkatle dinlemişti. Hiç konuşmadı. En ufak bir fısıltıyla bile olsa dudaklarından bir tepkinin döküldüğünü duymadım. Ancak yüzünün aldığı ifadeyi hayal edebilmem mümkündü. Muhtemelen anlattıklarımdan kafası karışmıştı ve oturtmak için birkaç dakikaya ihtiyacı vardı.

Cassie'ye ihtiyacı olan birkaç dakikayı sunduğumda, yatağımın içinde oturuyordum. Çoraplarımın bir teki ayağımdaydı ancak ötekini hiçbir yerde bulamıyordum. Ben uyurken ayağımdan çıkmış olmalıydı.

Kahverengi gözlerim, Calum'un odasının penceresine çevrildi. Perdemi hafifçe Aralık bırakmıştım. Azıcık da olsa onun penceresini görmem için bana fırsat veriyordu bu durum. Dizlerimin üzerinde yükselip yatağımın ucuna doğru süründükten sonra, perdelerinin sonuna kadar kapalı olduğunu gördüm.

Pişmanlıkla az önce yatağımın ortasında oturmakta olduğum yere çöktüm. Ne bekliyordun ki? Pencere önünde onu görebileceğim bir şekilde sabahlamasını falan mı? Bu çok saçmaydı. Bazen gerçekten düşüncelerime hakim olamıyordum. On günün ardından sadece bir kez düzgün bir konuşma fırsatı bulduk diye...

Yine de, başımı yastığa koyduğumda aklımda olan tek şey o andı. Bana bunu nasıl yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Başımı çevirip ona baktığımda ve varlığını fark ettiğimde, yüzünü aydınlatan gülümsemesi aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Sürekli, göğsümde patlamaya hazır bir bomba düzeneği kuruluymuş gibi dolaşıyordum. Yanaklarımın ısınması, ellerimin nerede duracaklarını şaşırması, dizlerimin titremesi ve donakalmam da cabasıydı.

"Şaka yapıyorsun, değil mi?" dedi Cassie, en sonunda. Sessizliğimizin uzunluğu bana aradan yıllar yıllar geçmiş gibi hissettirmişti doğrusu. Ya da benim aklım çok başka yerlerde dolaşıyor diye ben öyle hissetmiştim.

Gürültülü bir soluk verdim. Şaka yapıyor olmayı en az Cassie kadar ben de isterdim. Bütün bunların bir kabus ya da bir şaka olması inanın bana tercihlerimin en üstünde falandı.

Bunu yaptığımı görebilecekmiş gibi başımı iki yana sallarken, "Keşke," diye mırıldandım. Sesim çok cılız çıkmıştı, bir fısıltı gibi.

Saniyeler önce verdiğim gürültü nefesin çok benzerini Cassie'nin hattın karşı tarafından verdiğini duyduğumda, gözlerim pişmanlıkla kapanıp tekrar açıldı. En yakın arkadaşımla konuşmak, bunları paylaşmak kötü bir şey olmamalıydı ama sanki yükümün tamamını Cassie'nin üstüne fırlatıp kaçmışım gibi hissetmiştim. Ki bu aslına bakarsanız sağlıklı ya da mantıklı olarak nitelendirebileceğim türden bir düşünce sayılmazdı pek. Çünkü Cassie'nin böyle düşünmediğinden emindim. Yine de... şeytanlarımı susturamıyordum.

You Belong With Me || hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin