H.V-1

856 78 22
                                    

Sabahın erken saatlerinde tramvaydaki gürültüyü ancak kitabımı okuyarak kenara itebilmiştim. Kitap okumuyordum ben yaşıyordum. Hayatımın en güzel şeyiydi belkide bu. Sessiz sakin kişiliğime en çok bu yakışırdı zaten. Her zaman kendi halinde ve herkesin parmakla gösterdiği kızdım ben. Arkadaşlarıma değer veren dersleriyle haşır neşir bir kızdım...

Annem ve babam benden çok memnundu babamın işleri her zamanki gibi iyi gidiyordu. Annem ise özel hastanede hemşirelik yapıyordu. Bazen ona hayran kalıyordum mesleğini o kadar severek yapıyordu ki. Ona yılın en iyi hemşiresi ödülü varsa verilmeliydi. Babam ise özel bir şirkette genel müdürdü haliyle annem kadar sevemiyordu mesleğini.Hergün eve geç geliyordu çok fazla çalışıyordu fakat bu bizim rahat ve lüks bir yaşam sürmemiz içindi.

Bu zamana kadar hep onların sözünde durdum derslerime çalıştım, erkek arkadaşım olmadı, aile dostlarımızın çocuklarıyla hep daha yakın oldum , hatrı sayılır arkadaşlarım vardı elbet. Ama bunun yanında Cihat ve Eylül benim en yakınlarımdı. Hayatımda bana verilen en güzel iki şey, iki dost.

Her sabah ailemle erken saatte kalkıp kahvaltı yapar ve tramvaya binip okula giderdim. Fakat bu sefer pekde huzurlu başlayamamıştım güne. Sabah anne ve babamın tartışmasıyla uyanmıştım bu gerçekten berbat birşeydi.Her ne kadar sakin bir kız olsamda içimde tam anlamıyla benim bile tanıyamadığım fakat en derinlerime hapsettiğim bir kız vardı. Bu sabah ilk defa bu denli yoğun hissetmiştim onun varlığını.

Artık herkese boyun eğmekten bıkmış bir kızdı bu.Sabah annem ve babam tartışırken araya girip onları ayırmaya çalışmıştım fakat onlar beni tersleyince ağzımdan döküldüğüne pişman olduğum "Sizin istekleriniz üzerine yaşamaktan bıktım sanki bu ben değilim içimde bir yerdeyim ama onu sizin ellerinizle bir zindana hapsettim. Sizden nefret ediyorum!" sözleri çıkmıştı. Annem ise buna karşılık yalnızca "Sanem!" diye bağırarak yetinmişti.

Evet kesinlikle haklıydım artık yorulmuştum , dayanamıyordum bu bir kukla oyunu gibiydi ben dışarıdan bakılınca gayet memnun bir hayat sürüyordum. Fakat bilmedikleri göremedikleri görünmez iplere bağlıydım. Bunu ben bile yaklaşık 17 yıl sonra farketmiştim. Henüz 17 yaşıma girmemiştim yani çok az kalmıştı.

Evden bir hışımla çıktığımdan dolayı nereye gideceğimi bilmiyordum her zaman yaptığım gibi tramvaya bindim. Okula gidip geldiğim tramvaya.Bu sefer istikamet sahildi...

Sahile yakın olan durakta indim.Kitabımı çantama koyup yürümeye başladım. Sahilde kimse yoktu şansıma çünkü hava bugün kötüydü ve buraya gelecek insan aklını kaçırmış olmalıydı benim gibi...

Gidip denize biraz daha yaklaştım hava fırtınalıydı ve bu kötü birşeydi fakat ben buna aldırmıyordum aldıramayacak kadar sorunlarım vardı.Ayakkabılarımı çıkarıp kumların üstüne ayaklarımı basınca kumların soğukluğuyla irkilsemde birkaç dakikaya alışmıştım hatta bir terapi gibiydi iyi geliyordu.

Havada kara bulutlar çıktığında bunun yağmurun habercisi olduğunu anlamıştım.Umrumda değildi olmamalıydı da? Fakat yalnızca benim umrumda değilmiş gibi görünmüyordu. Karşıda iki tane 14'lü yaşlarında olan çocuklarla konuşan benim yaşlarımda kumral bir çocuk vardı. O henüz beni farketmemiş olsa gerekki karşısındaki çocuklarla fazlasıyla hararetli bir konuşma içerisindeydi.

Hava dahada şiddetlenince çocuk ister istemez bakışlarını havaya çevirdi fakat bu ürkünç olaydan dolayı bende çevirmek zorunda kalmıştım evet hava cidden kötüleşiyordu. Bakışlarımı gökyüzünden indirdiğimde karşıdaki kumral çocukla göz göze gelmiştik çok farklı bakıyordu.O kadar ruhsuz bakıyorduki şuan ne düşündüğünü merak ediyordum. Acaba oda benim gibi 'bunun bu havada, burada ne işi var?' diye düşünüyormuydu. Ama ben daha fazla dayanamayıp bakışlarımı kaçırmak zorunda kaldım epey zordu insanların gözlerine bakmak.

Git gide kötüleşen hava yağmaya başlayınca en iyisinin eve gitmek olduğunu düşündüm? Acaba beni merak etmiş olabilirler mi? Telefonum kapanmak üzereydi.10 cevapsız aramam vardı.Evet merak etmişlerdi.

Gözlerimi telefondan kaldırıp ayaklabılarımı giydim ve sahilden uzaklaşmaya başladım artık ne kadar uzaklaşıp nereye kadar gidebilirsem. Sahi nereye gidecektim? Cihat veya Eylül beni kabul edermiydi? Ah! Hayır ikiside şehir dışındaydı. Şimdi ne yapacaktım? Muhtemelen bu tenha yerde ve bu hava şartlarında birileri tarafından türlü işgencelere uğrayıp öldürülecek ve sabah haberlere çıkacaktım. Öyle değil mi? Sonuçta bu hayatın gerçekleriydi. Kimse dışarda tanımadığı evden kaçmış bir kızı sıcak yuvasına almazdı.

Bunları düşünürken kendi kendime söylendim hiç düşünmeden hareket etmiştim.Fakat yanımda bir miktar para vardı en azından bir motelde kalabilirdim. Daha fazla gecikmeden yakınlarda bir motel bulmaya koyuldum. Kesinliklere fiyatları uygun olmayan yerlerden uzak durmalıydım çünkü yanımda fazla para yoktu. Ortamı aile sıcaklığı kadar iyi olmasada ucuz bir motel bulup odama yerleştim ve kitabımı okumaya başladım. Yine kitabımın dünyasında kendi istediğim karakter olarak yaşamıma devam etmeye başladım.

Çok sürmeden sıkılıp aşağı indim 2 saat ne ara geçmişti? Motelde gezinirken dikkatimi çeken şey sahilde gördüğüm çocuğun pekde tekin bir tipi olmayan adamla tartıştığını gördüm. Bu çocuk hep böyle tartışıyor muydu? Hayır hayır burada ne işi vardı?

Çocuk beni farketmeden yukarıya çıkacağım anda arkasını dönüp bana birkez daha baktı.Evet bir kez daha bu cidden beni korkutmaya başlamıştı. Çocuk kafasını eğip belli belirsiz tebessüm ederek dışarı çıktı. Bu çocuk kimdi?Ve neden böyle davranıyordu?

HAZAN VAKTİ #WATTYS2015Место, где живут истории. Откройте их для себя