24

4.2K 540 110
                                    


"Öyle değil Jimin," diyerek Jhope ile kibarca selamlaşıp Jimin'in yanına gittim. Sol kolunu tutarak videodaki haraketi doğru yapmasını sağladım.

"Sonra omuzunu yana yatır ve sanki omzun çıkmışta acısından sarhoş olmuşsun gibi sallan."

Jimin'e gülümseyerek hareketi gösterdiğimde beni taklit edip o da güldü. "Omzum çıkarsa böyle sallanacağımı bırak haraket bile edeceğimi düşünmüyorum Chae Yeong-sshi."

"Sadece Rose desen yeter." diye kibarca mırıldandım ve gülümseyerek arkamı döndüğümde onu gördüm.

Jungkook kollarını göğüsünde birleştirmiş gözlerini kısarak bana imalı imalı bakıyordu. Gülümsemem yüzümde soldu. Bu çocuk sabahtan beri sürekli trip atıyormuş gibi bana bakıyor, göz göze geldiğimizde ise burun kıvırıyordu. Sabahtan beri beni canımdan bezdirmişti. Ve sabahtan beri bakışlarını üzerimden çekmiyordu, böyle masumca değilde sanki rahatsız olayım diye dik dik bakıyordu bir de.

"Rose bir bakabilir misin?"

"Ah, geliyorum."

Jhope yerde oturmuş bir şekilde beni bekliyordu. Koşarak onun yanına gittiğimde mahçup olmuş bir şekilde mırıldandı.

"Üzgünüm ama yardım eder misin az önce kendi etrafımda dönmeye çalıştığımda Tae'yle çarpıştık ve sanırım bileğimi burktum."

"Tabii ki," Eğilerek bileğine gözlerimi gezdirdim. "Acıyor mu?"

"Birazcık."

Jhope'nin bileğine hafif baskıyla masaj yaptığımda gülümseyerek ona bakmak ve içini rahatlatacak bir şeyler söylemek için kafamı kaldırdım ama Jhope'un tam arkasında oturup bana dik dik bakan Jungkook'u görmemle gözlerim otomatikman devrildi. Yine prova yapmak yerine bana dik dik bakıyordu.

Bugün nereye baksam karşımda onu görüyordum resmen.

"Dur ben yapacağım sen devam et." Bileğimdeki saç tokasıyla Taehyung'un önüne gelen saçlarını topladım ve bilgisayara odaklı prova yapmasını kolaylaştırdım.

"Hyeong, su almaya git lütfen!" Suga Jin'e bağırdığında Jin yorgunca ona baktı.

"Kendin git velet."

"Ben giderim!" diye bağırdım ve derin bir nefes alıp prova odasından çıktım. Herkes harıl harıl prova yapıyordu ve yorgundu. Onların işini biraz kolaylaştırmalıydım.

Prova odasından çıkacakken kapının tam yanına yaslanmış ve kollarını göğüsünde birleştirerek her adımımı takip eden Jungkook'la yine ve yine karşılaştım. Bu çocuğun derdi neydi?

Onu umursamadan yanından geçip gidecekken fısıltılı sesini duydum; "Herkese Kraliyet kibarlığına sahip matmazel gibi davran, bana gelince mahalle karıları gibi ağzını boz."

Jungkook'u çok iyi duydum fakat bunu umursamadan yanından geçip gittim. En azından yemekhaneye gidip gelene kadar bu çocuktan kurtulmuş olurdum. Neden prova yapmak yerine aylaklık edip duruyordu? Ben bile ondan daha fazla çalışıyordum.

"Hani umursamıyordun?"

Arkamdan duyduğum sesle gözlerimi devirdim. Tekrar bir daha devirdim çünkü içim rahat etmeyecekti. Anlaşılan bugün dik bakışlarından yakamı kurtaramayacaktım.

"Aylaklık yapacağına git prova yap." diye arkama bakmadan söylenerek yemekhaneye girdim.

"Yorgunum." dedi arkamdan gelirken. Yanımda yürümek için fazladan çaba sarf etmiyordu. Sanki kasıtlı olarak arkamdan ilerliyordu.

"Hımm," diye bir mırıltı çıkardım.

"Biliyor musun, dün gece pek uyuyamadım."

Yemekhanede çalışan teyzeden su aldığımda parasını ödeyip kibarca gülümsedim.

"Geceleri uyumalısın."

"Geceleri uyumaktan başka şeyler de yapıyorum."

Arkamı döndüm. Jungkook'la karşı karşıya geldiğimizde kaşlarımı çatmış bir şekilde onu incelemeye koyuldum. Siyah bir eşofman altı ve siyah sade bir tişört giymişti.

"Sen şu an beni ayartmaya mı çalışıyorsun?" Kaşlarımı hayretle kaldırıp direk sordum. Her konuşmamızda belden aşağıya vuruyordu.

"Evet." dedi basitçe, omuz silkerek.

"O zaman sana şunu söyleyeyim." Jungkook ellerini eşofmanının cebine sokarak durduğu yerde ileri geri sallandı. "Ben senin tarafından ayartılmak için burada değilim."

"İşte ben de tam olarak onu diyorum." Jungkook tam üstüne basmışım gibi merakla konuşmasına devam etti. "Neden buradasın? Hani senin hiçbir şey umurunda değildi? Neden hiçbir boku umursamayan ve sokak şarkıcılığı yapan bir kız şu an burada, Bighit'te geçici dans hocalığı yapıyor? Ve çok umurundaymış gibi işini son derece ciddiye alıyor?"

Çünkü, demek istedim.

Çünkü, diyemedim.

Çünkü, çünküsünü ben bile bilmiyordum. Ben neden buradaydım? Buradaki işim neydi cidden? Aslında umurumda olmayan bir koreografiye kafayı neden bu kadar takmıştım ki? Amacım neydi? Jungkook bana bunları sorana kadar oturup adam akıllı düşünmemiştim bu soruların cevabını. Her şey bir an da gelişivermişti ve ben sadece hayır dememiştim.

Ama işte sorunda buradaydı ya; neden hayır dememiştim? Ya da neden diyememiştim?

"Neden olduğun kişiye oldukça ters haraketler yapıyorsun? Bu sen misin? Benim tanıdığım ve hayranı olduğum sokak şarkıcısı bu mu gerçekten? Sorun gülümseyip, kibarlık yapmanda değil ya da burada çalışmanda, sadece neden bütün bunları yapıyorsun?"

Jungkook'un sorularına cevap veremeyeceğimi anladığımda bakışlarımı kaçırıp yanından öylece geçip yürümeye başladım. Sinirlenmiştim. Fakat öfkemin kime olduğunu bile bilmiyordum.

"Roseanne," diye mırıldandığını duydum yanından geçerken. "Seni yeterince tanımasam da, değişmeni istemiyorum."

Ve sonra adımlarım durdu. Eşzamanlı olarak arkamdan bir gürültü baş kaldırmıştı. Şokla arkamı dönüp baktığımda karşılaştığım manzara parmaklarım arasındaki suyun sıyrılıp yere düşmesiyle sonuçlandı.

Çünkü Jungkook'un koca bedeni aniden yere yığıldı. Bayılmıştı.

"Yorgunum," demişti.

Soramadığım için üzgünüm ama neden yorgundun Jungkook?

Bunu sormak için çok mu geç kaldım?

prayer's rotten shelter, [rosekook]Where stories live. Discover now