Sonsuz Zaman Kuşağı

67 40 2
                                    

Rüzgarın sertliği papatyaları dalından ayırıyor. Gözümden düşen binbir yaprak yere varmadan soluyor. Yeşilliği kırmızıya çalıyor, buğulu bir portre, bitmemiş. Fırçaları kurumuş, ressam ortada yok. Günlerdir güneş açmıyor ve kağıt nemli. Saçlarımın ilkbaharında beyaz pamuklar eridi. Söz konusu karanlık, bir tek benim bildiğim. Düş duvarlarımın arasında sıkışan ben, kapıda bekleyen gerçekliğe yorgunum. Pencereler kör, gökyüzüne bakmaya doyamıyorum. İnsanlara konuşamıyor, buraya yazıyorum. Zihinlere mürekkebimden damlatıyor, kendimi siliyorum. Sizin ışığınızda göremiyor, görünmüyorum.

Ruhsuz kaldırımlara su serpen bir bulutum. Başka ülkelerin rüzgarlarıyla savrulup beyhude döner dururum. İçimde her gün sıkışan milyonlarca gün ışığı ve ben hala yeryüzüne gölgeyim. Ne yakın ne uzak.  Ancak çöllerden de çorak... Tutamadığımdan içimde yılların terini, size bıraktım geçmişi. Şimdiki zamanda yerinize yağıyorum.

Gelecekte, bu çürük papatyaların mezarında bana yer yok. Henüz buharlaşan ellerim titriyor, atmosfere dağılıyorum. Rüzgar bugün de sert itiyor. Başka diyarlarda ölüme, başkalarına hayat vermeye gidiyorum. Siz güneşe yanarken, ben size ağlıyorum.

Resim yarım, ressam artık burada. Boyalar aktı ve renkler arası kaosta tek gerçeklik fırça. Yarattığı gökkuşağında her şey solgun, siyah beyaz renkler birbirine karışıyor. Gökkuşağı yeryüzüne eğiliyor, betondan evlere değiyor. Caddelere damlayan katran rengi gece ve ona kafa tutan parlak beyaz sabahında kaldırımlar çaresiz. Akşam üstü grisinden fırtınalar kopuyor. Bu kargaşa içinde bir karga, tüm tabloya şahit. Duvarda asacak yer kalmadı, gagasına taktım ve tüm dünya izledi. Resim bitti.

KimseWhere stories live. Discover now