If I Die Before I Wake

588 30 28
                                    


XXXI.

Now I lay me down to sleep, I pray the Lord my soul to keep.
If I should die before I wake, oh come on, hesitate, hesitate.

Hayatın belli dönemleri vardır. Kimileri bundan iniş çıkış olarak bahsetmeyi sever. Bazı dramatik insanlar karanlık dönemler olarak adlandırır. En nihayetinde hangi başlık altında olursa olsun mükemmel hayatlarda bile çizikler bulunur. Hermione Granger, öğrencilik yıllarında en iyi arkadaşı ve şimdiki kocası sebebiyle her daim tehlikenin merkezinde yaşamıştı. Daha on bir yaşında Voldemort'un peşinde olduğu şeyi araştırmak için hayatlarını riske atmışlardı. Üçü de, Harry, Ron ve Hermione, normal insanlar değildi. Ne çocukluğunda ne de ergenlik döneminde rahatça koltuğuna kurulup normal insanlar gibi yaşayamamıştı. Hele savaşın kızıştığı, herkesin ölüm korkusuyla gölgelere çekildiği dönemde kendilerini daha yoğun, daha çalkantılı bir süreçte bulmuşlardı. Kolay değildi, içinden her seferinde söylediği gibi. Herkes mükemmel olmalarını, mükemmel bir iş çıkarmalarını beklemişti. Özellikle de Hermione, muggle bir aileden geldiği için başarısızlıkla suçlanma endişesiyle hayatın her saniyesinde elinden gelenin hep en iyisini yapmıştı. Yorucuydu. Tüm o yılların yorgunluğu bir çeşit romatizma gibi omuzlarına yüklenmişti. Hermione, hep bu dönemlerin geride kalmasını beklemişti. Bildiği en güzel anlar üçünün bir arada olduğu zamanlardı; Ron'un ve Harry'nin yüzünde gerçek bir gülümseme gördüğü zamanlar. Onu ileriye iten hep onların varlığı olmuştu. Rüzgarlı mezarlıkta dikilip kendisine doğru yürüyen genç adamı izlerken bunu daha iyi anlıyordu. Onu ilk gördüğü anı düşünürken gülümsedi, ne kadar da sıcak renkler geliyordu gözünün önüne. Ron, kompartımanda oturup bir şey yiyen küçük çocuk. Şimdi yüzünde o saf bakışlar yoktu. Zamanın izlerini Ron'un yüzünden görebiliyordu. Gittiği dönemden beri bile bir farklılık vardı adamın yüzünde. Saçları farklı taranmış yüzüne özensiz bir sakal yerleşmişti. Yaklaşırken yüzünde aniden beliren buruk gülümseme ile tanışıklardı. Yaklaşan genç adam, kocası, yıllardan beri ilk defa eskisi gibi yakın hissettiriyordu kendini.

Ron belli bir mesafede durdu. Karşılıklı birbirlerine baktılar, ikisi de aklından aynı şeyi geçiriyordu; Ron'un yıllar önce yaptığı benzer geri dönüşü. Ama Hermione o an bunun tam olarak bir geri dönüş olduğuna emin değildi. Aralarında bir sessizlik yaşandı, iki taraf da karşıdakinin konuşmasını bekliyordu. Ron kısa bir süreliğine gözlerini Hermione'den kaçırıp kızın arkasındaki mezar taşına baktı. Malfoy ailesine özgü M ambleminin üzerinde cılız güneş ışığı oynaşıyordu. Ron bu eylemi fark ettirmeden yapmaya çalıştıysa da genç kadın kocasının yüzünden geçen saniyelik umutsuzluğu görmüştü. Ron tekrar Hermione'ye bakıp hiçbir şey olmamış gibi gülümsedi.

"Soğuk." Uzun zamandır görüşmüyorlardı ve Ron'un söylediği tek şey buydu; Soğuk. Ron asla açılış cümlesi kurmayı öğrenemeyecekti.

Hermione bir öncekinin aksine suçlu taraf olduğunu düşünden vicdanı tarafından suçlama ihtiyacını yuttu. Öncekinde beklenmedik bir şekilde Ron'a saldırmıştı. Belki gerçekten Draco'nun dediği gibi öfke problemi vardı. Bu sefer aynı şeyi yapmayacaktı. Gözlerini yere çevirip nefes alırcasına güldü.

"Evet, sanırım."

Ron özellikle Hermione'yi kızdırmamak için cümleleri aklında kurmaya çalışıyordu ama diyecek fazla şeyi yoktu. Buraya George'u görmek için geldiği anda Hermione'yi bulması rastlantı olamazdı. Onu bulacağını tahmin ettiği ama bulmamayı tercih edeceği yerde, Malfoy'un mezarı başında bulmuştu. Bu şimdiden bir sürü şeyi izah etmişti. Ama Ron Hermione'den ümidi kesemiyordu. O her zaman en güçlüleri, en zekileri olmuştu, Ron'u etkileyen de buydu. Hayatında gördüğü en mükemmel kişiyi ağır ağır kaybetmeye başladığını daha yıllar öncesinde, o Draco'nun gözetmeniyken hissetmeye başlamış ama bunların kuruntu olduğunu, bir çeşit paranoyaya sürüklendiğini düşünüp görmezden gelmişti. Hermione'nin mahkemede Draco hakkında söyledikleri şeyleri duyduğunda anlamış olmalıydı ama anlamamıştı. Malfoy'ların cinayetinin yaşanmasının ertesi günü Hermione'nin çığlıklarını hatırlıyordu. O çığlıklar gözlerini açmıştı. Hermione ağlayıp bağırırken bir anlığına göz göze geldiklerini hatırlıyordu. Hafızasına yerleşmiş, oraya tutunarak yıllarca kendisine eziyet etmiş kısa bir bakışmadan ibaretti ama Hermione'nin yüzünde görmüştü gerçeği. Terk etmemişti yine de onu. Draco Malfoy öldükten sonra bir şansı olacağını düşünerek aptallık ettiğini yılalr sonra anlamıştı. Ölü adam Hermione'yi, Hermione'sini, bırakmamıştı. Hermione eskisi gibi olamamıştı, Draco'dan önceki haline asla geri dönemeyecekti. Ama onunla hayatının arasına giren adamın ölmüş olduğunu düşünerek eskiye dönebileceklerini ümit etmişti. İkinci hatası da bu olmuştu. Hermione'nin hala Draco'yu görüyor olduğunu söylemesi sonunda Hermione zarar görmesin diye içine gömdüğü kıskançlığı serbest bırakmış, Draco Malfoy'dan temelli kurtulma kararı almasına sebep olmuştu. Ve üçüncü hata. Buna rağmen iksiri Hermione'ye vermesinin asıl sebebi kıskançlığı değildi. Tek istediği Hermione'nin eski haline dönmesiydi. Savaşa rağmen sonunda gülümseyebilen, Ron'u aptallıklarına rağmen sevebilen, kendisi için endişelenen Hermione. Tanıdığı Hermione Granger, Draco ile beraber hayata daha karamsar bakan biri haline gelmişti kendisi etrafındayken. Kimse Ron açısından düşünmüyordu. Kimse Hermione için yaptığı fedakarlıkları umursamıyordu. Draco Malfoy'a olan öfkesine rağmen Hermione'ye kızamıyor, hala hatayı kendisinde arıyordu. Ve iksir mevzusuyla ilgili yaşadıkları Ron'u hayatı boyunca kovalayacaktı. Tek istediği savaş sonrasında tüm tehlikenin, üzüntünün bitmiş olmasıydı. Voldemort öldükten sonra her şey daha da kötüye gitmişti.

Everybody Hurts (2011)Where stories live. Discover now