1. Burası Lise

Începe de la început
                                    

Okulun ilk günü, her senenin başı aynı ritim oluyordu. Uzay, annesini mutfaktan ellerini kurulayarak çıktığını görünce kolundan çantayı fırlatıp ona koştu. Hemen dizlerine kapanıp sesini titreterek ağıt yakmaya başladı.

"Anam, anam... Garip anam. O-ğu-lu liselere düşen anam ey ey!"

Ablası gözlüğünü burun kemerinden iterek "Vallahi mal bu çocuk." diye söylendi. Derin bir nefes alıp sesini düzelttikten sonra "Üçe kadar sayıyorum Uzay! Bir..."

Daha fazlasına gerek kalmadan kardeşi yerinden fırlayıp sırıtarak karşısına geçti. Ablası üç dediğinde ve gitmediğinde ne felaketler olurdu çok iyi biliyordu. Az önceki yaptığını unuturcasına sevimli olmaya çalışarak alabildiğine geniş bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Daha fazla inatlaşmadan evden tıpış tıpış çıktı. Fakat bu demek değildi ki okula zorluk çıkarmadan gidecek. Apartmandan çıkar çıkmaz eylemi başlatmıştı.

Uzay, apartmanın yanına park ettikleri araçlarına doğru giderken daha doğrusu götürülürken cılız bir tonda ağlıyordu. Kendini yere sarmış çimenler üzerinde -yumuşak zemin olmasına dua ederek- ağlıyordu.

"Abla beni okula götürme!"

Kardeşinin kollarından tutmuş yerde sürüklerken nefes nefese kalan Güneş'ten ses çıkmıyordu bile. Takati kalmamıştı, dayanamayıp dizlerinin üzerine bıraktı kendini.

"Neden her sene ben bunu yaşıyorum Uzi? Lisenin ilk gününe ağlayarak giden çocuk mu olur? Mal kardeşim ne diye ağlıyorsun?"

Başını yukarıya kaldırıp ablasına baktı, psikolog koltuğunda uzanmışta çocukluğuna inmiş gibi davrandı. Sakinlik ve samimiyet içinde anlatmaya başladı.

"Yıllar yıllar önceydi... Birinci sınıfa giderken okulun ilk gününde ben bir ağladım. Sonrası devam... İkinci sınıfın ilk günü, üçüncü sınıfın ilk günü derken istikrarlı bir şekilde her senenin ilk günü ağlıyorum."

Çok normalmiş bir şeymiş gibi anlatmasına dayanamayan ablası "İyi bok yedin!" deyip sinirlendi.

"Küfretme! Başındaki başörtüden utan! Günah! Valla çarpılırsın! Kardeşe bok denmez!"

Elini alnına sertçe vuran ablası pes etmişti, artık ayaklarını uzatıp saate baktı. Kardeşinin protestosu biraz daha sürerse okula geç kalacaklardı. Hızlı bir çözüm düşünmeye koyuldu. Fakat aradığı çözüm o bulmadan onu bulmuştu.

Kardeşinden gelen inilti ile yerinden sıçrayıp hemen ona döndü. Gördüğü şey karşısında ise sadece gözlerini devirdi. Kardeşinin kol ve bacaklarından tutan Ufuk ve Yağız Efe onu çekiştiriyorlardı.

Bunlar Yokuşevler sitesinin üçlüsüydü. D blokta oturan tembel Ufuk, B blokta oturan haşere Yağız Efe, ve A blokta oturan Uzay oğlan. Çocukluklarından beri birlikteydiler, aynı bahçede büyüyüp aynı okullara gitmişlerdi. Hayatları kadar aileleride iç içeydi. Şimdide aynı liseye gitmenin mutluluğunu yaşıyorlardı.

-UFUK-

Namı diğer Ufo. O bu dünyadan değildir pek. Aklı sonsuz karış uzayda... Hobiside hayalide oradır. Hayatın merdivenlerini kullanmayı değilde olmayan asansör beklemeyi yeğleyen tembellerdendir. Azılı düşman matematik problemleri peşine takılınca kaçmak yerine savaşmayı tercih eden yiğit bir öğrencidir. Onun liseli olarak uyandığı ilk sabah normaldi:

Gömleğinin düğmelerini iliklerken iki buçuk yaşındaki kısa ve tombul kız kardeşi yatağının üzerine bıraktığı kravatını alıp odadan kaçtı. Ufuk arkasından koşmaya üşenince bezmiş bir şekilde annesine bağırdı.

BURASI LİSEUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum