35 ∝ FİNAL

920 72 167
                                    

Rüya mıydın zehir mi? Sindin içime çektikçe delirtti.

•••

Aynı kefeye konulan acılardan avuçlayıp önüne koymuşlardı şimdi. Ruh kaçmış bedene insan oğlu yaşam bulmuş öyle, sorgulamadan kabul edilmiş bazı gerçekler bazıları sorgulansa bile hiç değişmemiş. İlk eller değmiş yere sonra dizler, yavaşça kalkıp ayağa dimdik durmuş insan. Çocukluktan belliydi gelecek darbeler, o yüzden ilk öğrenilenlerdendi belki de ayakta durmak. Kambur hep insan, gözlerinde hali hazırda bekleyen nemli ufak tefek kimisi kainatı süsleyen acıların nişanı olarak kalmış orada. Savaşmaktan yorulmuş çoğu ama alışkanlıktan olsa gerek hep kılıçlarını kuşanmış. Bazısının aklına ise bırakmak gelmemiş.

Ne güzeldi, bırakmak sırtında ki tüm yükü kaldırıp kollarını yukarı attığın kamburunun verdiği hafiflikle ruhunu uğurlamak öylece. Ne güzel şeydi bitmesi, savaşmayı kesmek ve yorgun bedenin mükafatını soğuk taçsız bir hükmü olan ölüme vermek.

Ölüm ne güzeldi, özgürlüğü elinden alınan ayakları kırıldığı halde koşmaya devam edenler için ne büyük ödüldü.

Hoseok, artık ödülünü istiyordu. Elinde, göğsüyle ilk kopardığı kurdele duruyordu öylece. On yaşındayken babasının bağırışları, annesinin gurur dolu bakışlarıyla kucaklanmıştı. On beş yıl geçmişti üstünden annesi hala gururlu babası hala ilk günki gibi coşkulu. Fakat artık parlayan gözleri yoktu, kocaman gülümsemesi, yüzünde ki çiçek bahçeleri... hepsi kaybolmuştu. Adımları yoktu artık, gökyüzüne doğru uçtuğu kanatları yoktu.

"Hobi, bir arkadaşın gelmiş. Görüşecek misin?"

Bakışlarını kurdeleden çekip donuk gözlerini dikmişti ablasına. Ev çok karmaşıktı, ablası da çok yorgundu. Amerika' ya daha iyi bir tedavi için gideceklerdi uzun zamandır planlanılan süreci istemiyordu Hoseok.

"Kim?"

"Adı Namjoon' muş."

Gelmesini istemedi, onu böyle görsün parlayan meraklı gözlerini üstüne diksin istemedi. Yine de red edemedi, içinde ki arzuyu tutup elinden istediklerini yerine getirdi.

"Odama getirir misin lütfen?"

Ablası gülümseyip kapıyı kapadığında elinde ki kurdeleyi bir duvarı tamamen kaplayan kupaların olduğu rafa götürmek için tekerlekli sandalyenin kumanda koluna dokunarak yönlendirdi. Duvara çarptı bacakları ezildi, kullanmaya alışamamıştı henüz. Alışmasına da izin vermeyecekti bedeninin.

"Hey."

Kapıya doğru çevirip sandalyeyi kocaman gülümseyen Namjoon' a tebessümle karşılık verdi. Onu ilk kez tekerlekli sandalyede görüyordu ama garipsememişti, sanki hep onu böyle görüyormuş gibi hemen yanına gelmiş ve yere bağdaş kurarak oturmuştu.

"Rahatsız etmedim umarım."

Hoseok başını olumsuz anlamda salladı sadece. Işıl ışıldı, gözlerinde sonsuz ışıkların bezeli olduğu bakışları vardı. Küçücük şeylerden bile mutlu olabilen tuhaf bir yapısı vardı, çok zor şartlar altında yaşıyordu fakat tüm incelikleri biliyor en lüks mekanda bile çok rahat davranabiliyordu. Onu anlayamıyordu, hatta tam olarak onu tanıyamıyordu bile. Tanımlayamadığını fark ettiğinde kalbinde ki çarpıntıya bir bahane aramayı da kesti.

Three Steps to Stars | TaeJinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin