The Princess and The Frog

99 13 2
                                    

Doğrusu hikaye aslında çok da ilginç değildi.

Aptalca bile denebilirdi, sevgili prensesin çok sevdiği altın topunu kuyuya düşürmesi her şeyin başlangıcıydı. Elbette şımarık ve istediği her şeyi elde etmeye alışmış olan prenses en sevdiği oyuncağını geri alabilmek için konuşan kurbağaya istediği her şeyi vadetmişti, onunla evlenecek, aynı yemeği paylaşacak ve onunla uyuyacaktı. Elbette tamam demişti.

Elbette yalan söylemişti, bir prenses asla bir kurbağayla evlenmezdi.

Fakat babasını hesaba katmamıştı. Sözünün eri olan, kızının da aynı şekilde davranmasını isteyen kral babasını.

Hikayenin kendisi önemli değildi, önemli olan mesajıydı. O hikayeden beridir kız çocukları ısrarla kurbağaları prense çevirebileceklerine inanarak öpüyorlardı. Umutla her seferinde bir kurbağayı daha öpüyorlardı, onun gerçekten kurbağa mı yoksa bekledikleri prens mi olduğunu bilmeden.

Sakura eskiden bu masalı sevmezdi, zira kurbağalardan hoşlanmazdı.

Şimdiyse masallar hakkında yeni bakış açılarına sahip olmaya başladığından masala ikinci bir şans vermeye karar vermişti (ayrıca Naruto onu kurbağalara alıştırmış sayılırdı).

Son olarak, bir kurbağayla randevudaydı.

Elbette kelimenin tam anlamıyla değil, fakat Keiji-san ortamdaki en çekici erkek sayılmazdı. Yine de Sakura'nın çıktığı erkekler arasından en kötüsü de değildi.

Sakura bir defa güzelliğe düşmüş ve dışı güzel birinin içinin de güzel olacağını sanmıştı. Bir daha bu hatayı yapmayacaktı.

Bu yüzden herkese bir şans vermeye karar vermişti ve köydeki hayranlarıyla çıkmaya başlamıştı. Çoğu ninja bile sayılmazdı, normal işlerde çalışıyorlardı. Çoğu iyi, normal insanlardı.

Hiçbiri Sakura'ya bir zamanlar aşık olduğunda hissettiği o kalp çırpıntısını veremiyordu.

Keiji-san hastaneden bir arkadaşıydı. İyi bir doktordu. İyi de bir insana benziyordu. Sakura onu sevebileceğini düşündü.

Beraber yemeklerini bitirirken hastane hakkında konuştular, Keiji-san onu birkaç şakayla güldürdü bile. Tatlı istemeye karar verdiler, Sakura Keiji-san'ın onun için istettiği çilekli tatlıya gülümsedi. 

Keiji-san onunla evin kapısına kadar yürüdü ve gözlerine utangaçça baktı. Sakura prensesin kurbağayı öptükten sonra ne hissettiğini düşündü. Gözlerinin önünde beliren prens için değmiş miydi? Belki de aşk böyle bir şeydi, ilk görüşte başlamıyordu. Yavaş yavaş alışıyordun ve birden seni çarpıyordu. Önce bir yemeği paylaşıyordun, bir yatağı paylaşıyordun ve bir gün bir bakıyordun karşında bir prens var.

Ama prensi bulabilmek için bir adım atmalıydın.

Bu yüzden Sakura Keiji-san'ı öptü.

Keiji-san kızardı ve Sakura'yı nazikçe belinden tutarak öpücüğe karşılık verdi. İyi biriydi ve iyi de öpüşüyordu.

Ama Sakura hiçbir şey hissetmedi.

Bazen belki de artık hislerinin ölü olduğunu düşünüyordu. Belki de bütün hislerini Sasuke-kun'a harcamıştı ve artık içinde verecek hiçbir şey kalmamıştı. Belki sonunda o da hissiz bir canavara dönmüştü. Sakura bir zamanlar Romeo ve Juliet olabilecek bir hikayeleri olabileceğini düşünmüştü. Belki de yanılıyordu, belki de hikayeleri lanet olası iki aptalın kafasızlıkları yüzünden sonsuza kadar duygusal olarak bozuk ve hislerden yoksun ucubelere dönüşerek hayatlarının geri kalanını sevgisiz geçirmeleriyle alakalıydı.

AYNA AYNA SÖYLE BANAWhere stories live. Discover now