BÖLÜM ON YEDİ

67.3K 3.7K 629
                                    

Küçük çocuk, gözlerini korkuyla etrafta gezdirdi ve elindeki tepsiyi düşürmemeye çalışarak merdivenlere doğru minik adımlar attı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Küçük çocuk, gözlerini korkuyla etrafta gezdirdi ve elindeki tepsiyi düşürmemeye çalışarak merdivenlere doğru minik adımlar attı. Elleri titriyordu fakat bakışları kararlıydı, bu sıcak çorbayı kimse onu görmeden aşağı indirmeli ve düşürmemeliydi. Minik adımlarla merdivenlerden indi, her basamak inişinde kalbinin daha da hızlı çarptığını duyuyordu. Eğer babası onu görürse cezalandırır, daha da kötüsü annesi çorbayı içemezdi.

O koca, korkutucu adamlar bu defa annesinin odasının önünde beklemiyorlardı. Kimse yoktu ve odanın kapısı aralıktı. Çocuk, tepsiyi sıkı sıkı tutmaya devam edip ayağıyla kapıyı ittirdi ve karanlık, kötü kokulu odadan içeriye girdi. "Annecim?" diye fısıldadı kalbinde atan korkuyla.

Kulak tırmalayıcı bir zincirin yere sürtülme sesi duyuldu. "Thomas?" Kadın korkuyla tekrarladı, "Bebeğim?" Thomas iki adım daha attı ve sonunda annesini görebildi. Kadını gördüğünde tüm korkusuna rağmen çocuğun tatlı suratında kocaman bir gülümseme oluştu, mavi gözleri parıldamıştı.

Margaret Thompson yirmilerinin sonlarında, sapsarı saçlara ve etkileyici mavi gözlere sahip, yalnızca dış güzelliğiyle değil, iç güzelliğiyle de insanları kendine hayran bırakan bir İngiliz'di. Çocukluğundan beri disiplinli ailesinin içinde bir hanımefendi olarak yetişmiş, ailesinin sözünden bir defa olsun çıkmamıştı. Tek bir sefer dışında.. Gaspare Moretti ile tanıştığında henüz tecrübesiz, genç bir kızdı. Adamın etkileyici gülümsemesi ve arzuyla bakan mavi gözleri, tatlı sözleri kızı anında etkilemeyi başarmıştı. Bu adamın onun senelerdir beklediği beyaz atlı prens olduğunu zannetmişti. Ne yazık ki Gaspare'nin beyaz atlı prens değil, masalın kötü adamı olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Fakat anladığında çok geçti. Ailesini geride bırakmış, adamla İtalya'ya taşınmış ve evlenmişti. Üstelik karnında onun çocuğunu taşıyordu.

Adam karanlık yanını karizmatikliği ve etkileyici aurasıyla öyle bir kapatmıştı ki, Margaret gerçeği öğrendiğinde gitmesi için çok geçti. Margaret'in naif yapısı ondan kaçamayacak kadar korkaktı. Bu yüzden adamın yanında durduğu senelerce kaçmayı bir kez olsun aklından bile geçirememişti. Sonra oğlu doğmuştu.. Bir tanecik masum bebeği. Thomas. Margaret böyle pis bir dünyaya masum bir varlık getirdiği için kendisinden nefret etmişti ama oğlu her şeye değerdi. Sarı saçları, beyaz teni ve mavi gözleriyle Thomas Ignazio Moretti tam annesinin oğluydu. Babasından hiçbir şey almamıştı. Margaret, karakterinin de babasına benzememesi için dua ediyordu her zaman.

Thomas büyüdükçe ve annesine daha düşkün, narin bir çocuk olduğunda bu Gaspare'yi çok öfkelendirmişti. Küçük oğlana her defasında tiksintiyle bakıyor, her fırsatta onu hırpalamak için yer arıyordu. Thomas, Gaspare'nin değimiyle 'ana kuzusu bir İngiliz'di ve adam bundan her zerresiyle nefret ediyordu. Gaspare'nin öfkesi oğluna yönlendiğinde, Margaret kararını vermişti. Kaçacaktı. Kendisi bu adamın her türlü pisliğine razıydı ama o kanlı ellerin minik bebeğine yöneldiğini görmeye dayanamazdı. Ve kaçtı. Evine, İngiltere'ye. Tüm kötü zamanlarını geçirdiği, nefretle andığı İtalya'ya bir daha asla ayak basmayı düşünmüyordu ve kısa bir süreliğine, o canavardan uzakta, oğluyla birlikte mutluydu da.. ama sonra Gaspare onu bulmuştu. Kadını ve çocuğu tuttuğu gibi İtalya'ya geri getirmiş, Margaret'i bu kahrolası bodruma zincirleyip hapsetmiş, en kötüsü de oğlunu görmesine izin vermemişti. Şimdi ise odadan içeriye giren Thomas'la sanki güneş ışığı bu iğrenç odanın içine doğmuştu.

CANAVARIN KALBİ (İTALYAN SERİSİ#2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin