İçinde bulunduğum durumun çirkinliği karşısında çareyi bedenimi örtmekte bulmuştum. Annem de öyle yapıyor olmalıydı. Gençliğinde yaptığı hatanın çirkin bedelini belli ki görmek istemiyordu. Görmek istemediği çirkinliği benim aksime örtmek yerine hiç yokmuş gibi yaşamayı tercih ediyordu. Onun için bir yükten, dönüşü olmayan bir hatadan farksızdım. Ölecek olsam onu daha çok memnun edebilirdim. Madem beni istemiyordu, neden bir çaresini bulup kurtulmamıştı? Bir çocuktan kurtulmanın pek çok yolu vardı. Yetimhaneye bırakabilirdi ya da daha ben doğmadan, henüz karnındayken aldırıp hayatına kaldığı yerden devam edebilirdi. Neden beni bu kötü hayatı yaşamaya mahkûm bırakmıştı?

Ve ben kana susamış, intikam almak isteyen parçalara ayrılmış kayıp ruhumu, nasıl bunları yapmaktan alıkoyup durduracaktım?

Yerde, bükülü dizimin yanına uzattığım sağ bacağımın bitişiğinde duran telefonum yeniden çalmaya başladığında gözlerimi ağır ağır o yöne doğru çevirdim. Bay Midnight'ın kaç kez aradığını saymamıştım ama rakamın elliye yaklaştığından emindim. Arkadaşlarım yanımdayken aramasını cevaplamamış, kısa bir mesajla müsait olmadığımı yazmıştım. Onun aramasından kısa bir süre sonra arkadaşlarım gitmiş olsa bile diğer aramalarını da cevaplamamıştım. Bugün berelenmiş bedenimin ve ağır hasar almış ruhumun geride bıraktığı dehşet verici enkâzına bakıyordum. Saat neredeyse biri bulurken tek isteğim uyuyabilmekti. Sersem gibi elimi telefonuma götürdüğümde burnumu gürültüyle çektim. Bay Midnight'ın deli gibi aramasının sebebi Mike'ın evime gelmiş olmasıydı. Başka ne için arayabilirdi? Her erkek gibi peşinde dolandığı kadının erkeklerle fingirdeştiğini düşünüyor olmalıydı. Durmaksızın çalan telefonu elime aldığımda karanlığın usul usul ele geçirdiği ruhumden bir parça daha kopup kayboluyordu.

Bay Midnight'ın da diğerleri gibi benden bir şeyler beklediğini bilirken parçalanmış ruhum ve yaralanmış kalbim kendi sonunu yazacaktı. Çenemi dizimden kaldırırken derin derin nefeslerle ciğerlerimi doldurdum. Aldığım hava fazla gelmiş olacak ki gürültüyle büyük bir soluğu geri bıraktım. Dizime sarılı olan kolumu çözüp, elimle ıslanmış yüzümü kurularken biraz önce susmuş ama yeniden çalması saniyeleri bulan telefonumda Bay Midnight'ın aramasını cevapladım. Telefonu kulağıma götürdüğüm anda daha ben bir kelime edemeden onun gür sesiyle yerimden korkuyla sıçradım.

''Ne yapmaya çalışıyorsun, Roseanna?! Siktiğimin telefonuna neden bir kez olsun bakmadın?!''

Ağladığımı belli etmemek için olabildiğince sesimi kıstım. ''Bağırıp durma, yüzü olmayan piç kurusu. Uyuyordum. Asıl sen ne diye arayıp duruyorsun?''

''Uyuyor muydun?! Arkadaşlarınla beraberken de mi uyuyordun, Rosa?!''

O kadar çok bağırıyordu ki kulak zarım yakında patlayabilirdi. ''O zaman da müsait değildim, tamam mı?''

''Söyleyeceğin tek şey bu mu? Müsait değildin, öyle mi?''

Sesi normal bir seviyeye yavaş yavaş gelirken iç sesim onun aslında daha çok sinirlendiğini fısıldıyordu. Neden bilmiyordum ama bu adam sesi kısıkken daha tehlikeliymiş gibi hissediyordum.

''Evet, çünkü arkadaşlarımlaydım.'' Cümlemi tamamlamamla birlikte onun bir yere vurduğunu belirten gürültülü bir ses duydum. Önemsemeyip duymazdan gelerek, ''Hatırlıyorsan sana gündüzleri farklı hayatlar yaşayacağımızı söylemiştim.'' dedim. ''Hem buluşmadığımız günlerde beni rahatsız etmemeye bak, zira bu kaba tavrın ve emrivakilerin hoşuma gitmiyor.''

''Benimle ilgili hoşuna giden bir şey var mı, Rosa?'' diyerek güldüğünde sesi öfkeli çıkıyordu. ''Benden nefret ediyorsun, değil mi?''

Boynumu geriye atarak ağrımaya başlayan ensemi yatağa yasladım. ''Ah, elbette var... Vücudun hoşuma gidiyor, Bay Midnight.'' Gözlerimi karanlığı delip geçen küçücük ışıktan başka bir şey görünmeyen tavana diktiğimde, üzeri toz tutmuş gece lambasını bir ara temizlemem gerektiğini düşündüm. Sonra düşündüğüm şeyin saçmalığını fark ederek kıkırdadım. Yanaklarım az önceki yaşların akarak bir yol oluşturduğu izlerle gerilince gözlerimi sıkıntıyla yumdum. Sanırım gülmek bile bana yakışmıyor, üzerimde yapay duruyordu. ''Kendine çok güveniyordun. Şimdi ne oldu da fikrin değişti? Buluştuğumuzda onu asla reddedemeyeceğimi söyleyen adam nereye kaçtı?''

GECEYARISI TANRISI: DIABLOTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon