1.Bendis'in oğlu.

4.7K 355 362
                                    

"Kim var orada!" Yeni yerleşmiş olduğum evin bahçesinde bir gariplik sezmiştim. Dağlık pek kullanılmayan, hatta terk edilmiş kasabayı anımsatan bir bölgede yıllardır kullanmadığım ailemden kalan bir evdi işte. Burada birsürü anıya sahiptim. Öyle ki her bir odanın içine girdiğimde bu anılar gözlerimin önünde beliriyordu.

Annem ve babam ben daha on yaşlarındayken trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Şu an yirmi üç yaşındaydım. Beni ailemin yokluğunda büyüten anneannem de iki gün önce vefat edince kafa dinlemek ve kendimi toparlamak adına bu ıssız kasabadaki köy evini anımsatan ama oldukça lüks eve taşınmıştım.

Sanki biri beni izliyor gibi hissettim tekrar. Yakınlardaki çalılıktan gelen hışırtıyla cırtlak sesimle bağırdım. "Kim var orada!" Evimin yanında benimkine benzeyen bir ev ,siz deyin ev ben diyeyim köşk, vardı. Orada yaşayanın ismini bile öğrenememiştim daha. Hoş kendisi çok tuhaftı öyle ki onun hakkında tek bildiğim beyaz tene, küçük gözlere ve damarlı ellere sahip olduğuydu.

Çalılığın dalları hareket etti, korkudan ellerim titriyor ayaklarım birbirine dolanıyordu. Şimdi diyeceksiniz "amma korkak adam" aslında cesur biriyimdir. Eh yani birazcık. Tamam tamam normal insanlara göre biraz korkak biriyim ama yeri geldiğinde beklemediğiniz kadar cesur olabilirim.

Cesaretimi toplayarak sesin geldiği yöne doğru ilerledim. Yaprakları elimle itelediğimde gördüğüm görüntü karşısında tuttuğum nefesimi dışarıya üfledim.

"Ah sadece bir kediymiş."

Bembeyaz tüylere ve gece mavisi gözlere sahip muhteşem kediyi kucağıma alarak sevmeye başladım. "Ödümü patlattın ufaklık." Bir süre başının üstünü ve kulaklarının arkasını okşadım çok sevimliydi. "Sana pofuduk diyeceğim." Gözlerini kıstığı için düz bir çizgi haline gelmişti. Pembe burnuna hafifçe sıkıp onu bulduğum yere bıraktım.

"Benim gitmem gerekiyor pofuduk sonra görüşürüz."

Bahçenin diğer tarafında yabani otlardan kurtulma işlemine geri döndüğümde yan bahçede sandalyeye oturup gün batımını izleyen komşumu fark ettim. Beni umursamamıştı bile. Bende onu umursamamayı tercihen yabani otları temizledikten sonra iki bahçeyi ayıran duvarın tam dibinde bulunan güllere yöneldim.

Budanmaları gerekliydi bu yüzden bahçe makasını çıkartarak gülleri budamaya başladım bu sırada işaret parmağıma batan dikenle elimi hızla sallayarak sızlandım. "Ahh acıyor." Yüzümü buruşturarak bu kadar küçük bir yaralanmaya göre oldukça fazla akan sıvıya göz ucuyla bakmakla yetinmiştim.

Söylediklerimi duyan komşum nihayet beni umursamaya karar vermiş gibi bahçe duvarına yaklaştı. Kaşlarını çatarak elimdeki yarayı inceledikten sonra bir şeyler mırıldanmıştı ama ne dediğine anlam verememiştim.

"Eğer elindeki kanın kokusunu yok edemezsen burada çok da iyi şeyler olmayabilir Jimin." Şaşkın bir o kadar da anlamaz bakışlarım önümdeki adama çevirdim.

"Siz ismimi nerden biliyorsunuz tanıştığımızı hatırlamıyorum." İfadesiz suratıyla yanıtladı.

"Kasabada dedikodu çok çabuk yayılır. Buralarda yeni olduğuna göre bilmen gereken birkaç kural var; mümkün olduğunca tenha yerlerden uzak durmaya bak ve yaralanmamaya çalış çünkü kanının kokusu etrafa dağılırsa iyi olmaz." Yine anlamamıştım. Yani oldukça tuhaf biriydi ve şu kan takıntısı da neyin nesiydi?

"Peki ama neden?"

İç çekti beyaz tenli komşum. Gözleri bir süre ufuk çizgisinde gezinip hemen ardından bakışları beni buldu. "Çünkü bu kasabada filmlere konu olmuş o sivri dişli kan emici iblisler yani vampirler var."

Coeur Flétri: Jikook✔ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin