Tapınağa yeterince yaklaştığında, bedenini kum zerreciklerine dönüştürerek ayağının altındaki kumlara karıştı. Tapınağı koruyan askerlere gözükmekten ve varlığını hissettirmeden, gizlice içeriye sızması gerekiyordu. Isis'in büyüsü sayesinde askerler zehirli havaya maksimum on beş dakika kadar dayanabilirdi, daha sonra onları kuşatan zehirden arınmak için yüzeye, yani Nûn'a geri döner ve yerlerini yeni birlikler alırdı.

Seth tapınağa doğru hızla ilerlerken Loki'nin ona verdiği ufak şişeyi kumların yardımıyla cebinden çıkarttı ve içine sıkıştırılmış olan uyutucu gazı dışarı saldı. Konu gizlice sıvışmak olunca Loki'nin marifetlerine güveni tamdı. Fesatlık Tanrısı girilmesi en imkânsız yere bile yetenekleri sayesinde çocuk oyuncağıymış gibi girebilirdi. Dolayısıyla havanın ağırlığına rağmen gazın işe yaracağını biliyordu. Loki geçtiği yerde de kendine ait bir imza bırakmaktan da geri kalmazdı.

Fakat Seth'in hiçbir şekilde arkasında iz bırakmaması şarttı. Askerler beş dakika kadar uyuyacak ve daha sonra uyandıklarındaysa ne olduğunu anlamadan her zamanki gibi olağan rutinlerine devam edeceklerdi. Loki'den şişeyi alırken özellikle süreye çok dikkat etmişti, gelindiğinin anlaşılmasını istemiyordu. Ra'nın dikkatini üzerine tekrardan çekmek için vakit henüz çok erkendi.

Sonunda tapınağın girişine vardığında askerlerin hepsi çoktan yere yığılmıştı. Loki'nin büyüsü havadaki karanlıkla yarışacak kadar güçlüydü, kalıcı olmasa da işini görmesi için yeterliydi. Kumların içinden yükselerek gardiyanların arasından içeriye doğru süzüldü. Adımları taş zeminde duyulması kısık sesler bırakırken, içeriyi kuşatan serin hava yüzüne çarptı. Attığı her adımla birlikte Apep'e daha çok yaklaştığını hissedebiliyordu.

İçerideki hava dışarıdakinden çok daha ağırdı. Somut bir şekilde bedeninin üstüne çöreklenmiş, dizlerinin üstüne çökmesi için ona baskı uyguluyordu. Seth dişini sıkarak ilerledi. Buraya gelirken almış olduğu risk çok büyüktü, heba olmasına izin veremezdi. Aptal bir havanın onu yere sermesine göz yummayacaktı.

Tapınağın merkezine vardığında, içeriyi koruyan bir düzine baygın gardiyanların yanından geçip Apep'in tutulduğu hücreye yaklaştı. Tapınağın bu kısmında tepede duran ufak, kare şeklindeki oyuktan içeriye süzülen Ay ışığı ve birkaç meşale dışında etrafı aydınlatan başka bir şey yoktu. Fazla loş sayılmasa da tanrıyı görmek için biraz daha yaklaşması gerekmişti.

Hücrenin duvarları tamamen parmaklıklardan ibaretti. Her bir köşesine yerleştirilmiş mühürler yüzünden daha fazla yaklaşabilmesi mümkün değildi, bu yüzden iyi bir mesafe yaratabildiğinde durup tanrının onu fark etmesini bekledi.

''Buraya geldiğine göre vahim durumda olmalısın.'' dedi Apep kalın bir sesle. ''Seth; Kaos ve Yıkımın Tanrısı.''

''Size bir teklif sunmaya geldim.''

Apep'ten bir ses yükseldi. Sanki gülüyormuş gibi çıkan ufak homurtusu Seth'in sinirlerine dokunduysa da sesini çıkarmadı. Zaman şu anda onun için çok değerliydi, her bir saniyeye ihtiyacı vardı.

''Teklifinle ilgilenmiyorum evlat, şimdi git buradan.''

Evlat.

Seth çenesini öyle bir sıktı ki ufak bir gıcırtı yükseldi. Ondan genç olabilirdi fakat kendisi de en az tarih kadar eski sayılırdı, tanrıdan o kelimenin çıkmış olması Seth için hakaretten başka bir şey değildi.

''Sizi buradan çıkartabilirim.'' Saygı eklerini kullanmaya dikkat etti. Her ne kadar saygı bazında çıkan her kelime ağzında acı bir tat bıraksa da, planının hayata geçebilmesi için Apep'in yardımına ihtiyacı vardı. Bu yüzden biraz pohpohlamada bulunması gerekiyordu.

Mısır'ın GözüWhere stories live. Discover now