'14'

8.1K 924 222
                                    

BÖLÜM '14'

Bella kendisini Slyvia'nın evinin önünde bulduğunda içi mutlulukla kabardı.

Ra'yla geçen konuşmasının ardından hızlıca kahvaltı niyetine midesine bir şeyler indirmiş ve sonrasında kendini dünyaya ışınlamıştı. Işınlanma işi hala biraz baş döndürücü, biraz da mide bulandırıcıydı ama alışmaya başlıyordu. Hatta biraz fazla kolay alışıyordu.

Evin girişine doğru ilk adımını attı. Slyvia'nın evi iki katlı küçük, soluk pembe bir evdi. Çitlerle çevrili ufak bir arka bahçesi, bahçenin bir kısmını kaplayan elma ağaçları ve çitlerin önünü süsleyen rengârenk çiçeklerle oldukça sevimli bir görüntüsü vardı. Çocuk kitaplarındaki resmedilmiş evleri andırıyordu.

Bella basamağa doğru adımını atarken kalbi hızla çarpmaya başladı. Bir yanı arkadaşını yeniden göreceği için heyecanlı ve sevinçliydi, onu neredeyse bir aydır görmemişti. İyi olup olmadığını kendi gözleriyle görmeye ihtiyacı vardı. Bir yanı ise artık bir 'ölü' olduğu için arkadaşına gerçek anlamda dokunamayacak ve konuşamayacak olmanın acısıyla kıvranıyordu.

Genç kadın sırtını dikleştirerek basamakları geçip kapıdan içeri süzüldü. Girişte oraya buraya saçılmış ayakkabıları ve üstleri görünce kaşları çatıldı, Slyvia dağınıklığı seven biri değildi. Subay rütbesine sahip olan amcasının yanında yetişmişti, her şeyin yerinde ve düzenli durmasına önem verirdi. Amcası iliklerine kadar ona bunu aşılamıştı.

Isabella parke zeminde duyulmayan adımlarla ilerlediğinde oturma odasının da aynı şekilde olduğunu gördü. Yastıklar yere devrilmiş, ekoseli battaniyeler yere saçılmıştı. İçi boş birkaç kâse ve tabak ise televizyon ünitesinin önüne bırakılmıştı. Sanki Slyvia yemek yemiş ve onları daha sonra mutfağa bırakmayı üşenmiş gibi duruyordu. Mutfak oturma odasıyla bağlantılı olmasa üşengeçliğini anlayabilirdi ama Slyvia üşenmezdi. Yorgunluktan ölse de bulaşık işini uyumadan önce yapardı çünkü daha sonrasında artıklardan yayılan kokuyu sevmiyordu, evi küçük olduğu için her yere yayılıyordu.

Isabella mutfağında aynı kaderi paylaştığını görmesinden sonra heyecanı gerginliğe dönüştü. Slyvia'ya bir şey mi olmuştu?

Kısa spiral merdivenleri çıkıp, apar topar üst kata vardığında arkadaşının sesini duydu. Yatak odasından geliyordu. Ses çıkartmadan yürüyerek yere saçılmış kıyafet kümelerine ve valizlere çarpmadan ilerleyip, yatak odasının önünde durdu. Öyle görünüyor ki, İngiltere'den dönmüştü. Fakat hatırladığı kadarıyla sempozyumdan dönmesi için daha bir haftası vardı. Arkadaşının etrafı gezme düşkünlüğünü de ele alırsa, tarihle harmanlanmış ülkeden biraz fazla erken dönmüştü.

''Beni iyi dinle Wallace!'' Slyvia'nın sesini kapının arkasından duyduğunda yüksek sesi yerinde zıplamasına neden oldu. ''Ne dediğin umurumda değil! Bella'dan dört gündür haber alamıyorum. Üstelik sadece ondan değil, ekip arkadaşlarından haber alabilende kimse yok!''

Bella Slyvia'nın onu fark etmemesini umarak kapıyı yavaşça aralayıp kafasını uzattı. Teknik olarak onu zaten göremezdi ama kendi kendine açılan kapılar ve hareket eden eşyalar görüp, ürkmesini istemiyordu.

''Abartmak mı? Dediklerimin birazını bile dinledin mi sen?! Günlerdir kimse onlardan haber alamamış diyorum ve bana söylediğin tek şey abartıyorsun mu?! Hayır, fazla tepki göstermiyorum!''

Slyvia öfkeyle soluyarak elini saçlarının arasından geçirdiğinde, Bella arkasını dönmüş olmasını fırsat bilerek biraz daha kapıyı araladı ve içeri geçti. Yatak odası en berbat halde duran odaydı. Her şey yerdeydi, kıyafetler, yorgan, yastıklar, çarşaf. Sanki Slyvia sinir krizi geçirmişte hepsini yere atmış gibi duruyordu. Muhtemelen öyle de olmuştu.

Mısır'ın GözüΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα