20 "Poyraz"

83K 6.3K 1.6K
                                    

ALİSA

Burukça karşımdaki duvarı izledim.

O öldüğünden beri ne bir film izleyebiliyordum, ne de kahkahalarla gülebiliyordum...

Annem odama girdiğinde bakışlarımı ona çevirdim.

"Güzelim, prensesim..." Dedi sevgiyle.

Zorlukla gülümsedim.

"Annem?" Dediğimde yatağıma oturdu.

"Şey..." Bir sıkıntısı olduğu belliydi.

Çok geçmeden sıkıntısının ne olduğunu anlamıştım.

"Kuyumcunun oğlu mu?" Dedim bıkkınca.

Annem elini yanağıma koydu.

"Evet ama hemen kestirip atmasan... hatırım için dinle." Dedi yalvarırcasına.

Başımı salladım.

"Boşuna anlatıyorsun ama anlat anne." Artık gerçekten bıkmıştım.

Annem saçlarımla oynadı.

"Çocuk bir seksen beş boylarında, yağız bir delikanlı... Öyle kadınlarla gezip tozan bir adam değil, işinde gücünde. Kuyumcuları desen beşinci şubesini açacak... Durumları da çok iyi, adam da epey yakışıklı..." Annem gülümsedi. "Diyorum ki bir şans versen? En azından sevmeyi denesen olmaz mı? Tamam evlenme ama en azından bu çocuğu kaçırma. Önce deneyin, anlaşırsanız evlenirsiniz." Göz devirdim.

"Kalbimde zaten biri varken nasıl onu seveyim? Bu yalnızca onu kandırmak olur!" Dedim.

"Alisa yeter artık! O adam öldü anlamıyor musun?! Üstünden on yıl geçti, o geri gelmeyecek-" Çığlık çığlığa bağırdığımda sustu.

"Sus!" Diye bağırdım. "Çık odamdan anne, çık!" Dedim.

"Annem yalvarırım kabullen artık, on yıl geçti! Bu sürede çoktan evlenmiş çoluk çocuğa karışmış olurdun... Daha ne kadar ölmüş bir adamı sevmeye devam edeceksin?" Dedi. "Ben senin iyiliğini istiyorum, anla artık şunu!" Gözlerim dolarken bakışlarımı kaçırdım.

"Poyraz'dan olmayacaksa çocuğum olmasın hiç, çok da önemli değil." Annem ofladı.

"Ölü gibisin..." Diye fısıldadı. "Kendine gel artık kızım, kendine gel..." Bakışlarımı tavana çevirdim.

"Biz nişanlanacaktık..." Gözlerimden yaşların akmasına izin verdim. "Düğünümüz de olacaktı..." Diye fısıldadım.

"Kızım unut artık şu adamı, böyle hayat mı geçer? Tamam ben de Poyraz oğlumu çok severdim ama o gitti..." Acıyla hıçkırdım.

"Gitmedi anne, gitmedi... O beni bırakamaz ki..." Dedim burukça.

"Eğer yaşasaydı bırakmazdı tabii ki ama hayat..." Dedi. "Yirmi yedi yaşına geldin, bak sonra çocuğun olmayacak! Yani elbet ki olur ama yaşın ilerledikçe bu durum iyice zorlaşacak. Şu kuyumcunun oğluyla bir evlensen, belki seversin..." Annem kararsızca bana baktı.

"Ne oldu anne?" Bıkkın sorumla birlikte çekinerek bakışlarını kaçırdı.

"Biraz Poyraz'a benziyor. Sakalları, gözlerinin çekikliği, göz rengi... Benziyorlar sanki." Dediğinde yavaşça doğruldum.

"Poyraz'a mı benziyor?" Dedim şaşkınca.

"Yani sadece gözleri ve sakalları... Tabii Poyraz kadar uzun ve heybetli değil ama o da uzun. Bir de tabii ondan zayıf." Dedi.

"Fotoğrafı var mı?" Diye sordum.

Annem başını salladı ve telefonunu eline aldı.

"Ayten atmıştı diye hatırlıyorum." Dedi.

Yüreğimdeki Sarmaşık (KARADENİZ SERİSİ-II)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu