'2|party

3.3K 292 125
                                    

Eskimiş kitabın parşömen sayfalarından bir tanesini daha çevirdiğimde görüş açıma giren ayakkabılarla derin bir nefes verip, kitabı hızlıca kapattım ve bez çantama tekrardan yollayıp başımı kaldırdım.

Öğle arasındaydık ve kızlar yemekhaneye inmişlerdi, aç olmadığımı söyleyip okulun terasına çıkmıştım ve burada olmalarını en son beklediğim kişiler karşımdaydılar. Etrafta kimsenin olmaması, onlarla baş başa olmam kanımı son damlasına kadar çekeceklerini ve beni buradan aşağı atacakları konusunda endişelendiriyordu.

"Kang Gemma."

Hoseok'un yumuşak sesiyle gözlerimi birkaç saniyeliğine kırpıştırıp diğer bacağımın üstüne attığım bacağımı indirdim ve yaslandığım duvardan doğrularak toz olduğuna emin olduğum üstümü silkeledim.

"Jung Hoseok."

Biçimli kaşlarımı kaldırıp hafifçe tebessüm ettiğimde o da pek samimi olmayan bir gülümseme sunmuştu. İnsanları sevmiyorlardı.

"Isabel'in nerede olduğunu soracaksan-"

"Hayır hayır." Lafımı keserek bana sakinleştirici bir bakış atmıştı. Sevgilisinin arkadaşı olmam dışında benimle bir tanışıklığı yoktu ve Isabel dışında konuşacağımız bir şey de yoktu. Bu yüzden içimde baş gösteren gerilime engel olamamış, kan akışımın hızlanmasını sağlamıştım ve bunu duyabildikleri, heyecanımı hissedebildikleri için yüzlerinde garip, ürkütücü bir gülümseme vardı.

"Ne hakkında.."

Kesik bir nefes vermemden dolayı boğuk çıkan sesimle Jimin'in gözlerinin parıldadığını hissetmiştim. Hepsinden daha farklı bakıyordu. Aralarında vampir olmayan tek kişi olduğundan mı kaynaklanıyordu bilmiyorum fakat bakışlarındaki parıltısının tenimin üstünde ışıldadığını hissediyordum. Tanrı aşkına ne istiyorlardı?

"Profesör Kang'ın kızı olarak meta-insanlarla dolu bir okulda olmak senin için zor oluyordur."

Namjoon'un tahriş olmuş gibi çıkan sesinden dolayı bir adım gerilediğimde zaten duvara yakın olduğumdan sırtım duvara değmişti ve dişlerimi sıkarak karşımdaki tehlike saçan oğlanlara bakmaya başlamıştım. Hoseok, Isabel'e âşıktı. Böyle bir durumda arkadaşına zarar vermek istemezdi yani..öyle düşünüyordum.

"Onunla görüşmüyorum."

Kısa açıklamamdan sonra Namjoon dudağını büzmüş ve başını yukarı kaldırarak düşünüyormuş gibi yapmaya başlamıştı. Sarı ve kumralların birbirine girdiği kabarık saçı terasta esen hafif rüzgarla savrulurken hiçbirinin yüzünde gezdiremiyordum bakışlarımı. Yine de Jimin'in bir şeyleri çözmeye çalışırcasına bakması, gözleri çantamda aralık kaldığı için gözüken kitapta ve üzerimde mekik dokuması beni geriyordu.

"Sen.."

Namjoon bana doğru bir adım attığında Jimin de aynı anda bir adım atmıştı ve Namjoon arkası dönük olduğu için göremese de diğerleri onun bu hareketini garipsemişti. Namjoon'un sert parfüm kokusuna karışan sigara kokusu burnumu kırıştırmama neden olurken o bu durumdan gayet hoşnut bir patavatsızlıkla bakıyordu bana.

"Yine de kendine dikkat et güzelim."

Ölü bedeninin tüm soğukluğunu topladığı parmak uçları boynuma değip, önüme gelen birkaç saç tutamını geriye doğru attığında kanımın kokusunu bağımlı olduğu bir şeymiş gibi burnuma çekmiş, kırmızının en koyu tonuna dönen gözleri haylazlıkla parıldamıştı. Kalp atışlarım tüm okulda yankılanırken yutkunmamla geriye çekilmiş ve saliseler içinde kaybolmuşlardı. Boş terasta öylece kalırken bedenimin titrediğini hissedip duvara elimi yasladım ve derin bir nefes aldım.

krewWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu