18| hayal kırıklığı dolu kalpler

1.1K 183 67
                                    

biraz hızlanalım bakalım

bu arada curious cat hesabı açmıştım. sormak istediğiniz veya hikâye/ler hakkında demek istediğiniz bir şeyler varsa linki profilimde mevcut. keyifli okumalar~

Saat gece yarısını geçeli çok olmuştu. Saatlerdir yatağımda bir o yana bir bu yana dönüp duruyordum. Gözüme bir gram uyku girmezken zihnim oldukça doluydu. Başım ağrıyordu ve bu artık dayanılmaz bir hâl almıştı.

Hoş bir serinlik içeri giriyordu. Açık pencereye çarpmamak için dikkat ederek ayağa kalktım ve hafifçe esnedim. Yavaşça mutfağa doğru ilerlerken ışıkları açma gereksinimi duymamıştım. Üstümde dışarı çıkarken giydiğim kıyafetler vardı hâlâ ve değiştirmeye tenezzül etmemiştim. İlacı susuz yutmuştum. Yatağıma geri uzandığımda örtüyü üstüme örtmemiştim ve bunların hiçbirini umursamamış olmam bir problem var diyordu bağırarak. Vardı, kocamam bir problem vardı çünkü Donghyuck hâlâ mesaj atmamış veya aramamıştı. Hâlâ Dongmin'in evinde olması gibi bir ihtimal de vardı fakat ailesinin buna katiyen izin vermeyeceğini bildiğimden en azından bir nebze rahatlamıştım.

Muhtemelen eve gelir gelmez uyumuştu. Eğer tartışmışlarsa, ki en olası ihtimal budur, zihnen yorulduğu için uyuması daha kolay olmuştur. Belki de düşünmekten uyuyamamıştır. Belki de bana anlatmak hiç aklına gelmemiştir.

Belki de... Araları düzelmiştir? 

Bunun olma ihtimali bile oldukça sinirlerimi bozuyorken saçlarımı karıştırdım hınçla. Donghyuck'un böyle bir şey yapabileceğini düşünmezdim ama bugün olan hadiselerden sonra oldukça sarsılmış olan güvenim şüpheye düşmemi sağlıyordu. Ondan şüphe duymak berbattı. Ona güvenememek beni dünyanın en kötü insanı yapıyordu. Bunların hepsi birleşerek bana eziyet ederken nefesim kesiliyor, sinirle bağırıp çağırıyordum. 

Telefonumu elime aldım. Saat neredeyse üçtü. Bunu umursamadım ve Renjun'i aradım. Bana yardım edebilecek tek kişi oydu.

Uzun bir süre çaldıktan sonra uykulu sesi kulaklarımı doldurdu. "Aklını mı kaçırdın? Saatin farkında mısın?"

"Üzgünüm fakat... Ah, Renjun. Aklım ne kadar dolu bir bilsen." İç çektim. Çaresizliğim adeta sesime yansıyordu. "Cidden aklımı kaçırmak üzereyim ve ne yapsam bilemedim. Bu yüzden seni aradım. Uyandırdığım için üzgünüm-"

"Bu kadar sıkıntılıysan beni umursama." Sesi daha net geliyordu şimdi. "Haydi anlat." 

"Nasıl başlamalıyım ki?" Doğruldum ve duvara yaslandım. Pencereden giren rüzgar saçlarımı uçuşturuyordu. "Benden önceki piyanist geri dönmüş. Hani şu bir anda ortadan kaybolan."

"Seni gruptan mı çıkardılar yoksa?"

"Hayır, hayır. Öyle değil." dedim. Sonra sessizleşmiştim. Nasıl söylemeliydim bilmiyordum. "O ve Donghyuck..." dememle anlamıştı ardından.

"Olamaz." dedi sessizce. Bakışlarım odada gezinirken moralim bozulmuştu. 

"Ama olmuş. Önceden olsa da olmuş ve Donghyuck bugün onun yanındaydı."

"Başka şeyler de var o zaman?" 

"Evet, öyle de denebilir..." İç çekmiş ve Donghyuck'un bana anlattıklarını baştan sona anlatmıştım. Aralarında geçenleri, yaşadıklarını, hislerini, bugün aslında onunla konuşmamış olması gerektiğini... Sessizce dinlemişti.

"Ne denir ki buna," dedi en sonunda. 

"Ona karşı neler hissettiğimi tek sen biliyorsun diye içi dökmek istedim. Yoksa kafayı yiyordum." dedim. 

wretched // mark.hyuckOnde histórias criam vida. Descubra agora