"Eda iyimisin? Neden ağladın? Şefika'nın amcasına mı bir şey oldu?"

" Ne? Ha yok. Akif amca iyi akşam görüntülü konuştuk. Mert gece kabus gördüğü için uyuyamadım." Yine mi Mert? Arkadaş bir kurtulamadım bu zibididen.

"Anladım. Ne zaman dönecek?"

"Henüz bilmiyor. Amcasına bir şey diyememiş. Bir hafta falan kalır sanırım." O zibidi de buldu fırsatı kalacak tabi seninle.

"Anladım. Mert'in durumu nasıl?"

"Şimdi daha iyi." Ne zaman gidiyor?

"Eda hanım 'Çınar' mimarlık projede değişim yapmak istiyor. Bu bize sorun çıkaracak. Bir ara şantiyeye inelim karşı tarafta geleceğini söyledi. Onlardan önce gidelim bir eksik çıkmasın." En iyisi konu değişeyim. Yoksa kendimi tutamayabilirim.

"Peki Berk bey. Ben projeye bir daha bakayım eklenecek bir kısım varsa size söyleyeyim." Hanım lafını kaldıran ben, şimdi hanım diyorum. Şaşkın bakması çok nomal.

"Tamam proje bende alın siz bir bakın. Bir saate çıkalım."

"Peki." Projeyi alıp çıktı. Bende aklımdaki düşüncelerle boğuşmaya başladım. Ne yapacağımı bilemiyorum. Kendi düşüncelerimin içinde boğulmaktan yoruldum. Nefes almaya ihtiyacı var ama olmuyor.

"Berk bey Yılmaz bey acil toplantı istiyor kendisi şu an toplantı odasında sizi bekliyor." Of bir de bu adam çıktı. Projeyi begnemdiyseniz ne diye olumlu cevap veriyorsunuz? İmza atılınca nasıl olsa değişirim kafasındalar. Ama bende Berk'sem değişmem. Yok dedem devri. Odadan çıkıp Eda'nın odasına geçtim.

"Eda hanım ben toplantıya giriyorum şantiyeye siz yalnız gidin. Şoför götürecek."

"Peki Berk bey ben birazdan çıkıyorum." Kafamı olumlu anlamda sallayıp odadan çıktım. Sıkıcı bir toplantı beni bekliyor.

Eda'nın anlatımı.

Geziden eve dönmüş dinleniyorduk. Şefika'nın böyle bir yer seçeceği aklıma gelmemişti. Bir yanım huzur buldu, diğer yanım ise gıcık kaptı. Nedense hep bu adamın yanında korkularım gün yüzüne çıkıyor. Pusuda bekleyen bir aslan misali korkularım çekip alıyor. Yıkılmaz, güçlü duran yanım yerle bir oluyor. Yüzüme taktığı maskeden eser kalmıyor yanında. Oysa ben bunu istemiyorum.

Daldığım düşüncelerden çıkarak Şefika'yı düşündüm. Bize anlatmak istediği bir şey vardı, ama gelen arama ile gitmek zorunda kaldı. Aklım Akif amcada kalmıştı. Dayanamayıp Şefika'yı aradım. Sabahtan beri aramamak için kendimi zor tutuyordum zaten. Duymuyor sanırım, açmadı. Bir kaç dakika sonra yeniden aradım. Bu sefer kuzeni Arif açtı.

"Merhaba Eda nasılsın?" İyi değilim. Benden bağımsız gelişiyor her şey. Ucunu sıkı sıkı tuttuğum ip elimden kayıp gitti. Ne zaman, nerede bıraktım bilmiyorum. Geri dönüp bakıyorum ama bulamıyorum. Bulmak istiyor muyum? Bilmiyorum bile.

"Teşekkür ederim Arif iyiyim sen nasılsın? Akif amca nasıl oldu?" Başlayalım yine en büyük yalanı söylemeye.

"İyi şimdi endişelenme. Şefika kantine indi telefon odada kalmış. Sen ikinci defa arayınca meraklanma diye açtım. Gelince seni aramasını söylerim."

"Tamam Arif çok sağol. Akif amcayla Solmaz yengeye selam söyle. Geçmiş olsun dediğimi ilet lütfen."

"Baş üstüne söylerim. Dikkat et kendine." Konuşmadan az da olsa içim rahatlamıştı.

Mert uyumak için odaya geçmiş bende televizyon izliyordum. Belki kafamdaki susmayan sesleri böylece sustururum. Bir neler olduğunu anlasam içim rahatlayacak, ama o da yok. Bir süre sonra kuzum görüntülü aradı.

Gecmişin gölgesiWhere stories live. Discover now