SİS

150 121 280
                                    

Şuraya küçük bir not düşeceğim arkadaşlar. Berk biraz kendi duygularını anlatacak. Evet bu yeterli değil, biliyorum. Ama emin olun daha detaylı şekilde anlatacak.

Evet biraz dengesiz birisi ben de biliyorum. Ama merak etmeyin onun altından bir şeyler çıkacak 😊
----------------------
Berk'in anlatımı

Hüznü ağırlar gökyüzü. Kızıl mavi rengiyle bir yanı kan revan ağlar, diğer yanı ise umudu aşılar insana. Gerisi sana kalmıştır. Hüznü mü göreceksin, umudu mu senin seçimin. Göremez çoğu insan umudu. Yaşadıkları, ya da yaşayamadıkları ona hüznü anımsatır. Her gökyüzüne baktığında ruhu avaz avaz bağırır. İçinde kopan fırtınaları haykırır gökyüzüne. Bilir çünkü, kimse sesini duymasa da, gökyüzü duyar.

Bir fırtına kopar gökyüzünde. Senin için, sana ağlar bulutlar. Tüm akıtamadığın zehri seninle birlikte akıtır. Bilemezsin önce. Kendine dönük olduğun için farkında olmazsın. Bazen nereden çıktı bu yağmur bile dersin. Oysa ruhunu yıkamak için akar yağmur. Seni seninle birlikte yeniden toparlamak, ayağa kaldırmak için başlar. Çok sonra, toparlanıp ayağa kalktığın an anlarsın. Belki iş işten geçmiş olur, belki de tam zamanı. Ruhun ne zaman ayağa kalkacak gücü bulursa tam o anda anlarsın.

Kimi insan başını kaldırıp göğe baktığı zaman umudu görür. Tutunacak bir dalı olduğunu farkeder. Mavinin sonsuz eşsizliği tüm hüznünü çeker alır. Yüzünde oluşan bir tebessüm ile döner hayatına. Kaldığı yerden devam etmez. Yeni bir sayfa açar ve umut dolu ilk kelimesi satırları süsler. Her düştüğü zaman yeniden ayağa kalkacağı dalı bulup sımsıkı tutunur. Farkındadır çünkü, bir defa o dala tutunmayı bırakırsa, kendisini kaybedecektir. Ben yıllar önce kaybedenlerdenim.

Mutlu başlayan bir gezi benim için hüzünle bitti. Kendimle yüzleşmem zor oldu. Kabullenmek canımı yaktı. Sırf uzak kalmak için üzdüm, kırdım, parçaladım.. Yandığım kadar yaktım. Hak etmedi biliyorum. Diğer herkesten farklı onu da biliyorum. Ama yine de kendime söz geçiremiyorum.

Sabah erken kalkıp şirkete gitmek için hazırlandım. Enes işlerini halletmek için İstanbul'a döndü. Şu an burada olmasını isterdim. Bana en iyi çıkış yolunu gösteren o. Beni benden iyi tanıyan da o. Ben kendimi dinlemeyi ne zaman bıraktım hatırlamıyorum bile. Yalnız kahvaltı yapmayı sevmiyorum. Bir de aklımda bu düşüncelerle kahvaltı yapacak halim yok.

Normalde de güler yüzlü değilim ama şimdi daha bir asık suratlı olduğum için çalışanlar benden kaçıyor. Hiçbir zaman bunu umursamadım da. Onlar bir çalışan, köle değil. emeklerinin karşılığını vermeye her zaman özen gösterdim. Bu onların hakkı. Kimsenin hakkını yiyemem. Kapımı çalan kimseyi de geri çevirmem. Yaptığım bir çok yardım var. Bunu kimse de bilmez. Aldığım maaştan ayırdığım kısmı hep ihtiyacı olanlara verdim. Babamdan böyle öğrendim ben. Öğrendiğim başka şey de, sağ elin verdiğini sol el bilmemeli cümlesi oldu.

"Sanem bana kahve, bir de Çınar inşaatın projesini getir." Sanem'i gördüğüm zaman düşüncelerimden sıryılıp işe odaklanmaya çalıştım.

"Peki efendim hemen getiriyorum." Bir kaç dakika sonra Sanem kahve ve projeyi getirmişti, ama ben aklımı dosyaya veremiyorum. Ah neler oluyor bana böyle?

"Sanem bakar mısın?"

"Buyurun Berk bey"

"Eda hanım geldi mi?"

"Evet efendim."

"Eda hanımı çağırın." Belki gördüğüm zaman neden böyle olduğumu anlamış olurum. Belki sorularımı cevaplarsın ha. Bir kaç dakika sonra kapı tıklandı.

"Gel." içeri Eda geldi ama uykusuz olduğu her halinden belli. Gözleri şişmiş, içleri kıpkırmızı ağladığını ele veriyordu. Hızlıca yerimden kalkıp karşısına geçtim.

Gecmişin gölgesiWhere stories live. Discover now