KALIŞ

210 140 519
                                    

Şefika'nın anlatımı.

Karanlıktır gece, tıpkı insanın içinde oluşan karamsarlık gibi. Ne zaman güneş doğacak, sabah olacak bilemezsin. Beklersin çaresiz ve sabırsız bir şekilde. Bir annenin evladını beklediği gibi. Çoğu zaman uykusuz geçen gecelerinin nedenini arar durursun. Bulamazsın. Biraz dikkatli dinlersen ruhunu bulursun oysa. Kaçmak daha kolay gelir. Doğru bildiğin yanlışlar çalar ilk önce kapını. Açmak istemezsin. Açtığın an yüzüne sert bir tokat indireceklerini bilirsin. Bir korkak gibi saklanırsın kapının ardında. Hiç açmayacak, o kapıdan çıkmayacak gibi

Daha sonra sırtına inen hain bıçaklar çıkagelecektir aniden. Sana hiç sormadan, paldır küldür dalacaklar içeri. Önce seni nefessiz bırakacak bir acı saplanır göğsünün tam ortasına. Tam karşında sana gülümseyerek dost elini uzatan birisi indirecek hain bıçağı. Gecenin kör karanlığına inat ruhuna saplanan bıçağı tutan eli göreceksin. En acısı da canını yakan bıçak değil, o el olacak. Yine de tutarsın o eli. Seni asla yarı yolda bırakmayacak gibi.

Ve en sonunda acı çıka gelir mutluluğun elinden tutarak. Önce kendisi görünür. Arkasına saklar mutluluğu sana büyük bir sürpriz yapmak istercesine. Seni kendinle baş başa bırakmak istemezcesine oturur yanı başına. Sarıp sarmalar seni, kimsenin göremeyeceği bir şekilde.

Ne tutunacak başka bir dalın, ne de sığınacak bir limanın kalmamıştır artık. Sen de sımsıkı sarılırısın ona. Seni hiç yalnız bırakmaz soğuk gecelerde. Unutur yanında getirdiği mutluluğu. O kadar senin için sana ağlar ki, yanında olanları görmez. Tam her şey bitti dediğin an çıkar ortaya arkada saklanan mutluluk.

Şaşırır kalırsın öylece. Hayal ve gerçeklik arasında gidip gelirsin. İnanamazsın varlığına. Bir rüyanın içinde gibi yaşarsın bir süre. Her an rüyadan uyanacak, kaybedecekmişsin gibi. O kadar uzak gelir ki, sana alışamazsın varlığına. Kendinden olabildiğince uzak tutarsın. Bilirsin çünkü gerçek olmadığını anladığın an yıkımın çok daha ağır olacak. Bu defa seni sarıp sarmalayacak bir acı da kalmayacak. Tam da bu yüzden kaybedersin elini sımsıkı tutmak isteyen mutluluğu. Ve böylece bir güzellik başlamadan son bulur. 

Sabah Eda'yı işe gönderip soluğu dergahta aldım. Ne olduğunu bilmiyorum ama beni buraya çeken başka bir şey var. Tüm yüklerimden arınıyormuş hissi veren bir huzur var. Akan gözyaşlarımın sanki tüm günahlarımı yıkadığı hissi var. Her aldığım nefeste boğazıma ilmek ilmek işleyen bir yumru var. Her attığım adımda 'Adım adım yanarak gel bana' diye fısıldayan bir ses var. 

Dün geldiğim zaman bir el yazma dikkatimi çekti. İyi ki Arapça ve Farsça öğrenmiştim de el yazmanın bizde olmadığını anladım. Bazı el yazmaların ya nüshası yarım, ya da tamamen yok sadece bilgisi var. Bu yüzden ilk satırlardan bizde olmadığını anlamıştım. Nasıl anlamam ki, ilk defa yanıyorum bu ateşte. İlk sayfasındaki yazıları elimdeki not defterine yazarak oradan ayrıldım. Hocama gönderdim. eğer doğru çevirdiysem bu benim burada kalış biletim. 

Yaklaşık bir saat sonra hocamdan cevap gelmiş ve tüm el yazmanın kopyasını istedi. Bu da Konya'da kalışım demek. Hocam bir ay dedi ama ben kendimi sınırlandırırsam hiçbir şey yapamam. Bunu hocam da bildiği için şakaya vurdu. Ama bir sorunum var. Sorun şu ki ben bir çok kelimenin anlamını bilmiyorum. Daha doğrusu eski Osmanlıcada farklı anlama gelen bir çok kelime var. Bana yardım edecek kişiyi de çok iyi tanıyorum.

Otuduğum kafeden ayrılıp hocamın yanına gittim. Kapıdan içeri girdiğim zaman etrafımı saran ses beni benden aldı. Kimin uflediğini bilmiyorum ama kalbindeki tüm acıyı notalara döküyordu. Bu yüzden denilmiyor mu 'Ney çalınmaz üflenir' diye? Belki notalar bellidir, hangi notaya parmaklarının sıra ile dokunacağı da bellidir. Ama belli olmayan tek şey neyzenin içindeki acıyı nasıl dışa yansıtacağı. Bazı neyzenler sadece üflemek maksadı ile alır eline ney'i, bazıları ise eline aldığı ney'in onu yakmasına izin vererek inler durur.

Gecmişin gölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin