Sadece bir yemek (20)

216K 11.5K 4.1K
                                    


"Sadece bir yemek," diyen Beril'e göre şu an fazlasıyla heyecanlıydım ve bu kesinlikle Engin'le yiyeceğimiz yemeğin "sadece bir yemek" olmadığını gösteriyordu. Yemekte giyeceğim elbiseyi günler öncesinden seçmiştim, hatta yetmemiş, ne olur ne olmaz diye internetten bir elbise daha sipariş vermiştim.

Beni götüreceği yer hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kuru fasulye, pilav da yiyebilirdik, köri soslu tavuk da... Ondan her ikisini de beklerdim.

Ortamdaki beyazın içindeki tek pembe olmamak için ona mesaj attım.

Beril: Gideceğimiz yer neresi?

Engin: Sürpriz.

Beril: Pekâlâ, nasıl giyinmeliyim o zaman? Bir ipucu ver.

Engin: Soğuk olur, kapalı giyin.

Beril: Hava durumunu sormadım.

Beril: Nasıl bir yere gideriz, diye sordum.

Beril: Yani demek istiyorum ki, kuru fasulye, pilav mı yeriz yoksa köri soslu tavuk mu? Ona göre giyineceğim.

Engin: Giydiği kıyafetin rengine göre iç çamaşırı giyinenleri duymuştum da, ilk defa yediği yemeğe göre kıyafet seçeni duydum.

Engin: Gerçekten garip birisin.

Beril: Sadece gideceğimiz yer şık mı değil mi diye öğrenmek istemiştim.

Beril: Ama boş ver.

Beril: Pijamalarımla geleceğim.

Engin: Sıkıntı yok, her hâlinle göz alıcısın.

Saatlerce aynı mesajı tekrar tekrar okuyup durdum. Her okumamda midem kasılıyor, dudaklarımda geniş bir gülümseme oluşuyordu.

Aynen Beril, sadece bir yemek!

Aynen, aynen!..

Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Ben bu gıcık adamdan nasıl bu kadar etkilenebilmiştim ya? Hangi yaptığım temizlikte? Arabasını yıkarken mi? Nezarethaneyi temizlerken mi? Yoksa sorgu odasını temizlerken mi? Ne zaman, hangi ara, nasıl?..

Yemek teklifini kabul etmemeliydim, beni resmen tongaya düşürmüştü. Ona karşı olan duygularımın farkında ve karşı koyamayacağımı düşünüyor, iki güzel lafa tav olacağımı... Ah! Şu an durum onun düşündüğünden farklı görünmüyor.

Ben, Beril Piliç, göz göre göre iki güzel lafa tav oluyordum.

Ellerimi gergin bir şekilde saçlarımdan geçirerek ayağa kalktım, parmağım artık eskisi kadar acımıyordu ama hâlâ tırnağımdaki o boşluk hissi duruyordu. İçeri girdiğimde Pınar'la Bahar'ı birbirleriyle konuşurlarken buldum. Televizyon açıktı ama ikisi de seyretmiyordu.

Yerdeki kırlenti alarak geniş L koltuğun üzerine bıraktım ve onların çaprazındaki tekli koltuğa oturdum. Her ikisinin de bakışları bana dönüktü, "Ne var?" dercesine kaşlarımı kaldırarak onlara baktığımda Pınar "Nihayet odandan çıkabildin," dedi.

"Başım ağrıyordu biraz, yemek yediniz mi siz?"

"Yedik, seni çağırdık, gelmedin."

"Hiç kalkasım yoktu ya," dedim koltukta gerinerek. Şu sıralar yataktan kalkarken çok fazla zorlanıyordum. Üzerimde hep bir miskinlik vardı.

Kapının çalmasıyla herkes birbirine kapıyı kim açacak diye baktı, en sonunda ben ayağa kalktım.

Kargom gelmişti: üç gün önce aldığım siyah elbise.

Polis Şakaya Gelmez Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin