1.Bölüm

210K 6.1K 2.3K
                                    

-Gamze -

    Hayat benim için pek de kolay geçmiyor. Özellikle de baş belası, kuyu kazıcı, ömür törpüsü, pek sevgili(?) akrabalarımla aynı mahallede oturuyorken. Asosyal dünyama ışık giren tek pencerem, kitaplarım.

    Ben Gamze YAMAN. 3 kişilik çekirdek ailemizde, tek çocuk olmakla lanetlenmiş, kızıl saçlı, mavi gözlü, çilli bir felaketim. Mahalledeki kız azlığından dolayı erkeklerle oynayıp işveyi cilveyi beceremeyen Erkek Fatma!

   Umut vadeden bir öğrenci olduğum söylenemez. Hiç ders çalışmadan lise son sınıfa kadar nasıl geldim ben bile anlamadım. ‘Dersi dinlesem yeter’ diyen zekilerden de değilim halbuki.

“Gelecekte kendini nerde görüyorsun?” sorusuna verecek bir cevabım dahi yok.
    
    Bursa’nın en güzel semti Nilüfer’de oturuyoruz. Etrafımız iş hanları, alışveriş merkezleri ve marketlerle çevrili. Buna rağmen sevgili annem mutfak alışverişini sık sık unutunca, önce boş buzdolabıyla bakışır, sonra da dışarıdan bir şeyler sipariş veririz. 

Annem sadece babamın evde olduğu zamanlar mutfağın varlığını keşfederdi. Tadı berbat iki üç yemek yapar, bizi de ev yemeğinden soğuturdu. Ve en fazla üç gün evde kalan babamın gidişiyle tekrar yönünü karıştırır, mutfağın yerini bir türlü bulamazdı.

   Eminim ki babam uzun yol şoförü olduğuna şükrediyordur. Ayda bir, bazen iki ayda bir gelişinin sebebi de bu yemekler olabilir.

   Annem çalışmadığı için ihtiyaçlarımızı babamın ayda bir bankaya yatırdığı parayla karşılıyoruz. Ama bu para da dışarıdan verdiğimiz yemek siparişlerine ancak yetiyor. Bu yüzden rahatça geçinebildiğimiz söylenemez. Yemek yapma olayına ben de hiç cesaret edemedim. Kolay bir şey olsa annem de yapardı değil mi? Pasta, börek konusuna hiç girmeyelim, zira evde adları cümle içinde bile kullanılmıyor. Mahalledeki günlere katılmayan tek kadın, annem. Ocak, fırın, mutfak hep pırıl pırıl duruyor.
   
  Aslında güzel kadındır annem. Parlak siyah saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli. Ben de mavi gözlerimi annemden, kızıllığımı da maalesef babamdan almışım.  
  
  Annem, babama karşı hep mesafeli ve soğuktur. Küçükken her anne babanın böyle olduğunu sanıyordum. Ama gördüm ki bir tek bizimkiler anormalmiş. Annemin babama ve ev işlerine karşı umursamaz tavrının nedenini çok sonra öğrendim. Liseden arkadaşı Ayla teyzeyle dertleşirken gizlice dinlemiştim.

  Annemin lise üçüncü sınıftayken bir sevgilisi varmış. Çok aşıklarmış birbirlerine. Sevdiği çocuğun babası Bursa’da pavyon işletiyormuş. Hatta Pezevenk Ramiz diye anılıyormuş. Ne işlerle uğraştığını söylememe gerek yok herhalde. Dedem Bursa’ya bağlı Gölyazı köyünün bakkalıymış. Tesadüf bu ya, Bursa’ya malzeme almaya gittiği bir gün, onları el ele gezerken görmüş. Çıldırmış tabi, annemi okuldan alıp eve kapatmış. Annem ne kadar uğraşsa da sevdiği çocuğun, babasıyla bir alakası olmadığını, çok dürüst ve çalışkan biri olduğunu anlatamamış dedeme. Sonra da dedem, annemi ilk isteyen görücüye(babama) vermiş. Annemin bu hikâyeyi anlatırken ağlaması, o çocuğu hala sevdiğini gösteriyor.

    Babam, başta nazlanıyor sandığı karısının, başka bir sevdiği olduğunu ve zorla evlendirildiğini öğrenince taksi şoförlüğünü bırakıp kamyon şoförü olmuş. Sevgisini de, ilgisini de üzerimizden çekmiş. Bu hikâyede kurunun yanında yanan yaş, ben oluyorum.

    Bir mucize olsun istiyorum. Şu depresif yaşantımdan kurtulmamı sağlayacak bir mucize. Mesela âşık olayım. O zatı şahane, okuduğum romantik kitaplardaki en dengesiz, en psikopat karakter dahi olsa çıksın karşıma.

   Şu anda, sabahın sekiz buçuğunda, evin önünde oturuyor oluşumun tek açıklaması yüzsüzlük. Sabah dolabı açıp yiyecek bir şey bulamayınca, işe gidiyor gibi kaldırıma kuruluyorum. Çünkü Melahat teyze beni ne zaman görse, fırına gönderemediği üşengeç oğulları yüzünden, utana sıkıla bana seslenir.

10yıl önce ilk kahvaltı

    Öğle saatlerine kadar uyuyan annemi kaldıramayınca ben de açlığımı unutabilmek için kapının önüne oynamaya çıktım. Bir arkadaşımı görürüm umuduyla kaldırımda oturuyorken karşı komşumuz Melahat teyze bana seslendi:

- "Gamze! Kızım bana iki ekmek alır mısın?"

- "Peki, alırım Melahat teyze."

Balkondan attığı parayı alıp, koşarak fırından ekmekleri aldım. Minik, tombul ellerimle vurduğum kapıyı kimse duymadı. Ben de zile bastım.

   Allah’ım bir ekmek bu kadar güzel kokabilir mi? Azıcık koparsam anlaşılır mı? Birden kapı açılınca boşta bulunup sıçradım.

-"Çok sağ ol güzel kızım. Kahvaltı yapmadıysan gel beraber yiyelim."

Kesin, ekmeğe bakışımdan anladı aç olduğumu.

- "Yok, teşekkür ederim. Annem birazdan uyanır, yeriz." 

Neyin gururunu yapıyorsam artık?

-"Gel kızım çekinme. İsa amcan da yok, Arda da ananesinde kaldı. Barışla ikimiz yalnızız. Bize de eşlik etmiş olursun."

   İsa amca fabrika işçisi, vardiyalı sistemde çalıştığı için de evde bulunduğu saatler değişiyor. Evin küçük oğlu Arda zaten mahalleden oyun arkadaşım.  Barış (abi demeye dilim varmıyor) benden 5 yaş büyük. Bizimle hiç oynamaz, büyük abilerle takılırdı. Daha önce aynı ortamda hiç bulunmamıştık. İçeri girerken heyecandan bayılacaktım. Üzerimdeki toza pisliğe bakınca, keşke bayramlıklarımı giyseydim diye düşündüm.

    Barış, top oynarken kırdığı ayağını yanındaki sandalyeye uzatmış, kahvaltı masasında oturuyordu. Beni görünce gözlerini kocaman açtı, oturuşunu dikleştirdi. Karşı komşusuyum ama beni ilk defa görmüş gibi bir hali vardı. Dağılmış saçlarıma, sonra da çillerime baktığında çok utandım.

-"Otur güzel kızım, ben çayları koyup geliyorum."  Deyip saçlarımı okşadı Melahat teyze ve beni Barış’ın tam karşısına oturttu.    
  
    Annem de beni sever ama bu kadar sevgi sözcüğünü Melahat teyze gibi bir günde söyleyip tüketmez. Daha çok, haftalara, aylara bölüştürüp tasarruflu kullanır.

     Ben, ilk defa gördüğüm salam ve yeşil zeytine merakla bakarken duyduğum boğaz temizleme sesiyle kafamı kaldırdım ve beni izleyen bir çift kömür karası gözle karşılaştım.
Hâlâ beni mi inceliyor? O an kafamı deve kuşu gibi gömesim geldi.

-"Başlayabilirsin benekli, beklemene gerek yok." 

  Şefkatle yüzüme gülümseyince, ne dediğini umursamadan sofraya gömüldüm. Adeta kıtlıktan çıkmış gibi yedim.

Sahi, Barış bana benekli mi dedi?

-Barış –

-"Oğlum, Allah aşkına biriniz gidip alın şu ekmeği. Fırıncı Asiye’nin “Kazık kadar iki oğlun dururken, sen mi geliyorsun?" demeyeceğini bilsem vallahi kendim gider alırım. O karının diline düşeceğime, gider kanalizasyona düşerim daha iyi. Olmadı yetiştiremedim ben sizi." 

Söylenerek balkona çıktı.

Annem bir sabah klasiğini daha icra ediyor. 10 yıldır hiç yılmadan, her sabah, bir doz anne tafrası işitiyoruz. Artık küfür etmeye başlarsa şaşırmam.

    Arda’nın ayaklandığını gördüğüm gibi koluna yapıştım.

-"Abi bırak ya! Yazık, kadın haklı, ben gider alırım."

-"Arda otur, bir tarafını kırmayım abicim. Hem Gamze dışarıdadır. O alır gelir, kahvaltısını da yapmış olur."

-"Ya yoksa?"

- "O zaman gider, ben alırım ekmeği."
Lütfen dışarıda ol Benekli! Sensiz bir güne başlamak istemiyorum.

BENEKLİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora