Belki de haklısındır (17)

207K 11.8K 4.6K
                                    

İçimde çığlık çığlığa ettiğim küfürlerin hiçbirini dışarıya yansıtamadım; korktuğumdan değildi, girdiğim şoktan ve hissettiğim korkunç acıdandı.

Gözlerim sımsıkı kapalıydı. Nefes almıyordum ama göğsüm şiddetle yükselip alçalıyordu. Tırnak etimin havaya kalktığını hissediyordum, tıpkı kanların bileğime doğru süzülmesini hissettiğim gibi.

Etraftaki bağırış sesleri, yalnızca kulağımda koca bir uğultu oluşturdu. Uğultudan tek duyabildiğim şey kalbimin atış sesiydi.

Küt, küt, küt...

Ama şiddetli!

Zamanla dinmesi gereken acı, her saniye şiddetini katlayarak arttırdı. Adam sırıta sırıta geri çekilirken ben acıyı daha az hissetmek için diğer elimle işaret parmağımın en altından sıkıca tuttum.

Hiçbir işe yaramadı. Hamile kadınlar gibi nefesimi dışarı hohladım, yine hiçbir işe yaramadı.

"Bak, canın acıyınca nasıl kuzu gibi oldun," dedi tırnağımı çeken adam.

Kafamı kaldırdım, içimde fokurdayan öfke acımı bir nebze olsun azalttı.

"Buradan kurtulduğumda sana o kuzuyu göstermeyene de Beril Piliç demesinler. Seni adi, piç kurusu, şerefsiz!"

Hırsımı alamadım.

"Orospu çocuğu," diye çığlık çığlığa bağırdım. "Orospu çocuğusunuz siz!" Canımın acısıyla daha da yükseldi sesim. "Tam bir orospu çocuğu, pezevenksiniz! Şerefsizler..."

"Ovv," dedi bana kuzu diyen adam. Şaşırmış gibi eliyle ağzını kapattı. "Kuzunun içinden kurt çıktı."

Yanındakiler sanki komik bir şey söylemişçesine güldüler. Bense o an içimden her saniye başı, orospu çocukları, diye söyleniyordum.

"Yaranı sarmamı ister misin, canım?"

Cevap vermedim, benim yerime Engin tıslarcasına "Senin o canını sikeceğim ben," dedi.

"Pek bir öfkelisin, başkomiser." Adam tek kaşını kaldırarak konuşmasına devam etti. "Bu öfke, sevmediğin biri için fazla değil mi?"

"Ben sana sevmeyi bu iplerden kurtulduğum an göstereceğim."

"Bu iplerden kurtulman imkânsız."

Engin'in gözleri benim parmağıma kaydı, anbean çenesi kasılırken "Kurtulduğumda," dedi, başını kaldırarak adama baktı. Sert çehresi bakışlarının etkisiyle daha bir keskinleşti. Ürkütücü görünüyordu, benim için değil, adamlar için. "Tek tek tırnaklarını yedirteceğim sana."

"Aa, olmaz ki ama, siz şimdiden sinirlenmeye başladınız, hâlbuki biz daha yeni başlamıştık. Çekeceğimiz on dokuz tırnak daha var."

Hızla Engin'e döndüm, Engin ona baktığımı hissetti ama bana bakmadı. Ne yapıp ne edip o iplerden kurtulmalıydı yoksa adamların kafama sıkmalarına gerek kalmadan, bir başka tırnağımı çekmeleriyle ölürdüm. Şakasız ölürdüm.

Telefonu çalan Kadir, bizden uzaklaşarak telefonunu yanıtladı. Çok uzağa gitmedi, telefondaki adamlar ona bir şey dedi, o sadece "Tamam," dedi ve geri dönerek "Abi, sevkiyat yola çıkmış, yeni malları nereye koysunlar?" diye sordu.

Benim tırnağımı çeken adam, eliyle telefonu ona vermesini işaret etti. Telefonla konuşmadan önce, ne olur ne olmaz diye endişelenerek yanlarımıza gelen iki adama "Siz kapıya," dedi. Giden adamların arkasından bakarken gözüm yere düşen tırnağıma takıldı. Kaşlarım büküldü.

Polis Şakaya Gelmez Where stories live. Discover now