''Ciddi olamazsın.'' Bella dehşetle anlatılanları dinlerken Ra sessiz kalarak sorusunun cevabını verdiğinde genç kadının yüzü soldu. Burada değil de, Ra'nın bahsettiği gibi bir yerde gözlerini açmış olsaydı... Yutkundu, bedenindeki sıcaklık aniden ondan çekilip alınmıştı sanki.

''Tanrılarla insanlar bir değil, hiçbir zamanda olmadı fakat zaman, bize sizinle birlikte yaşamayı öğretti.''

Ra tekrar devam etmeden önce siyah kirpiklerinin ardında duran gözleriyle onu süzdü. Restorandaki konuşmalarından bu yana ona bu şekilde bakıyordu. Yoğun ve deliciydi, bedenin altında yatan ruhunu görmeye çalışıyordu sanki. Aynı zamanda, o altın sarısı gözlerde anlayamadığı başka bir duygu daha yatıyordu. Bella'yı baktıkça titreten, içinde kıpırtılar meydana getiren bir hisle sarmalanmasına neden oluyordu ve bu hissiyattan, hoşlanmakla hoşlanmamak arasında gidip geliyordu.

Eski hali olsaydı, hissettiği duyguyu keşfetmek için adama bir şans verebilirdi ama şu anki hali için bu his, uyarı sinyallerinden başka bir şey değildi.

''Fanilerin yaşam şeklini izlemek bana keyif veriyor, zamanı nasıl değerlendireceğim konusunda biraz da olsa fikir sahibimi olmamı sağladı. Buradayken birçok tanrıyla karşılaşacaksın Bella,'' Ra sözlerini vurgular gibi hafifçe omzunu sıktı. Güçlü parmakları genişçe açılmış ve omzunu adeta yutmuştu. Sıcak teni yumuşak etine batarken, Bella dokunuşuna karşı sağlam kalabilmek için büyük bir direniş göstermek zorunda kalmıştı. ''Onlara karşı dikkatli ol, zarar görmeni istemiyorum.''

''Başımın çaresine bakabilirim.''

Ama ruhun burada küçük fani.

Bella zihninde Ra'nın kalın sesini işitince irkildi. O... Onunla konuşmuştu. Genç kadın ağzını açmadığından emindi, gözü konuşma boyunca yüzünden asla ayrılmamıştı çünkü.

''Düşüncelerimi duyabiliyor musun?!''

Bella inleme ve söylenmenin iç içe geçmesiyle oluşan tiz bir sesle, bedenini adamın tutuşundan kurtardı. Bunca saattir düşüncelerini duyabilmesi korkunçtu. Zihnindeki düşünceler onun mahremiyetiydi, bunu işgal etmesi hem kadını sinirlendirmiş hem de utandırmıştı. Yanaklarının sinirden kızardığını hissedebiliyordu.

''Evet.'' Ra'nın dürüst cevabı kadının daha da sinirlenmesine neden oldu.

''Özele saygı diye bir şey duydun mu hiç? Düşüncelerim benim özelim ve ben dile getirmedikçe de duyulmasını hiç istemem.''

''İnsanlar bu tür şeylerden hoşlanmaz mı?''

Ra büyük bir kafa karışıklığına uğramış gibi ona kaybolmuş bir ifadeyle baktığında, Bella da aynı şekilde ona karşılık verdi. İnsanların yaşamına ilgi duyan bir tanrı olarak, böylesi bir bilgiyi nasıl olurda bilmezdi? Bunu bilmesi için herhangi bir gözleme veya ekstra bir bilgiye ihtiyacı da yoktu, kimse paylaşmadıkça aklından geçenlerin bilinmesini istemezdi. Ra'nın dediğini anlayamaması kadını bir hayli şaşırtmıştı.

''Hayır, hoşlanmayız. Kimse mahremiyetinin işgal edilmesini istemez. Kendini düşün, biri aklından geçenleri bilse hoşuna gider miydi?''

Ra dediğini düşündü. Gözleri ondan çekilerek yükseklere dikilirken, Bella bunu gerçekten düşündüğüne inanamadı. Şehri arkalarında bırakarak, geniş bir araziye çıktıkları sırada Güneş Tanrısı cevabını verdi.

''Haklısın, sanırım gitmezdi.''

''Diğer tanrıların senin düşüncelerini duyduğu olmuyor mu? Yoksa bu yetenek sadece sana mı ait?''

''Çoğu sahip.''

Birlikte yeşil, sonsuzluğa uzanıyormuş gibi enginliğe sahip merada yürürken genç kadının yüzünde sıkıntılı çizgiler belirmeye başlamıştı. Herkes onun aklından geçirdiklerini duyabiliyorsa, Bella yanlarında asla rahat edemezdi. Nasıl buna engel olabilirdi?

Mısır'ın GözüWhere stories live. Discover now