"Neee!" Allah geç kalıyorum. 

"Ne oldu kuzum?"

"Geç kalıyorum."

"Tamam kalk o zaman. "

" Tamam."

Hemen banyoya girip ihtiyaçlarımı hallettikten sonra dolabın karşısına geçtim. Ne giysem diye düşünmekten kafayı yiyeceğim artık. İstanbulda sorun yoktu. Sıradan bir çalışan olduğum için o kadar dikkat etmezdim. Ama şimdi örnek olmam gerek. En sonunda Şefika gelip gri çizgili pantolon, beyaz gömlek, siyah stiletto ve siyah çanta ile konbini tamamlamıştı. İtiraf edeyim konu pantolon olunca güzel kombin yapar. Hafif makyaj yapıyordum Şefika da saçımı düzleştirmişti. Gözlüğümü aldığıma göre hazırım.

"Kuzu çok teşekkür ederim yardım ettiğin için. Yemekler içinde ellerine sağlık yarın da ben hazırlayacağım." Buyük konuştum çaktırmayın. Ben kim yemek yapmak kim. Tamam arada sırada yaparım. Yemek yapmayı biliyorum ama Tolga gittikten sonra yemek yapmayı da bıraktım. Sıcak bir yuva yoksa, yapılan yemeğin de tadı tuzu yoktur. 

"Bir şey değil canım. Hadi git geç kalacaksın."

"Tamam öptüm."

"Ben de, dikkatli git." Her defa duyduğumda canım yanar. Evden çıktığım zaman dikkatli git diyen annem, dikkat etmeden gitti. Öyle bomboş kaldım. Koskoca evde boşluğu yaşadım. Her duyduğumda o boşlukta savrulduğum gibi, yine sarsıldım. 

Evden çıkıp taksiye bindim. Gideceğim yeri söyledikten sonra kulaklığımı taktım. Acaba Mert mesaja baktı mı? Aklım onda kaldı ne yapıyor? Sanırım fazla alıştım ona. Belki de kendimi gördüm. Kendi kimsesizliğimi. Bu yüzden ona kimse olmaya çalışıyorum beki de. Kafamdaki sorularla sonunda iş yerine geldim. Taksi borcunu ödedikten sonra arabadan indim. Odama geçtiğimde masada beni bekleyen dosyalarla yerimde kaldım desem yeridir. Sözde Berk efendi gelince rahatlayacaktım ama nerede. O mu patron, ben mi anlamış değilim?

Odayı toparlayıp düzene soktuktan sonra kendime kahve almaya gittim. Pek derli toplu çalışan birisi değilim, ama oda dağınık olduğunda da nefes alamam. Çalışmaya başlamadan önce mutlaka düzenli olması gerek. Çalıştığım zaman dağılmasını umursamasam da, bunu umursarım. Kahvemi alıp odama giderken Sanem'i gördüm.

" Sanem odada bir kaç dosya var ama benim bilgim yok."

"Evet Eda hanım ben şimdi odanıza geldim, sizi bulamayınca çıktım. Elimdeki dosyaları Berk beyin odasına bırakıp hemen geliyorum." Hıh beyefendi gelmiş demek ki. Ne güzel yeni yeni anlaşmaya başlamıştık ama ben yine gıcık kapmaya başladım. Gördüğüm an üzerine saldırıp dövecek ışığı kendimde görüyorum şu an. Tamam sakin ol. Dövmekte nedir canım? Tamam en fazla saç baş diye girişirsin, ama şiddet yok. 

"Tamam Sanem." Odama geçtim, orada biraz daha durursam beyefendinin odasına girip sabah sabah katliam çıkartmayı düşünyordum. Sessizce kahvemi hem yudumlayıp, hem de dosyaları gözden geçirmeye başladım. Geçen  gün sunumunu yaptığımız dosya neden burada? İmzalar için Berk beyde olması gerekiyor. Bu proje benim değil ki.

"Sanem bu dosya niye burada?"

"Ben de bilmiyorum Eda hanım, bana gelen dosyalar hepsi burada. Bunları size vermem söylendi. Bu dosyalar imzalanacak ve bunlarda mimarların çizdikleri bakmanız gerekiyormuş." Koltuğunun altına sıkıştırdığı dosyaları tek tek önüme bıraktı. 

"Tamam Sanem."

Sanem odada çıktıktan sonra, imzalanmalı dosyaları imzaladım. Sonra projelere baktım. Hepsi düzenlenmeli. Tamam çizimler iyi hoş, ama ruhsuz. Bir bina yaparken kendine yapıyor gibi çizmelisin. Para için yapmamalısın. Eğer senin hoşuna gitmiyor, baktığın zaman kendini huzurlu hissedip gülümsemiyorsan, o çizimi çöpe at gitsin. Hepsini toplayıp odadan çıktım. İki mimarın yanına indim. Yeni stajyerlerle ilgilenmeyi seviyorum. Ağaç yaşken eğilir derler. benim yaptığım da o. Gerçek bir mimar olmadan ruhlarını bulmaları gerek.

Gecmişin gölgesiWhere stories live. Discover now