Bölüm On Beş: Jeon Jungkook'un Kaybedişi

6.3K 655 422
                                    

LP - Muddy Waters [Live Session]

Jeon Jungkook/ Aralık 2018

Gece ağzınızdan çıkarmayı unuttuğunuzun sakızın pijamanıza yapıştığı gibi Jimin'e yapışmıştım. Kelimenin tam anlamıyla her boşluğumda soluğu onun yanında alıyordum.

Beni kendinden uzaklaştırmıyordu, yanında olduğum zamanlarda suratıma da bakmıyordu. Zaten uzun süreden sonra yeni yeni ayağa kalkıp yürümeye başlıyordu. Bu anların tümünde yanında olup ona yardım etmek istesem de "sevgilimin" biricik(!) arkadaşları beni rahat bırakmıyordu.

Jimin'den o kadar kolay vazgeçmeyeceğimi de anlamış olmaları gerekiyordu.

Kırılmasına ramak kaldığına emin olduğum burnuma buz tutarken Jimin'in yurt odasının köşesinde küsen küçük çocuklar gibi oturmuştum.

Yüzümde oluşan devasa bir hasara ve acıyan bir burna sahiptim. Olaylar nasıl mı gelişmişti?

Jimin'in doktor randevusu olduğu gün beni iteklemelerinin tamamına karşın peşinden gitmiş ve yürümeye başlayacağı tarihi biraz zorla da olsa öğrenmiştim. Bu sürecin tamamında yanında olmak istiyordum.

Çünkü tüm bu sikimsonik olayların sebebinin de dolaylı olarak kendim olduğunu öğrenmiştim -bunu başka bir parantez açıp anlatacağım- ve zaten Jimin'e karşı içimde olan pişmanlık duygusu katlanmış ve devasalaşmıştı. Dünya tarihinde aşık olduğu insana en fazla zararı veren bir ben bir de Juliet vardı anasını satayım.

Yani sonuç itibariyle onu yürümeye başlayacağı her anda desteklemek için geldiğim odasında uzun süredir görmediğim Hoseok hyungum(!) ile karşılaşmıştım. Tam olarak (gerçekten tam olarak) burun kemiğime hayatımda yediğim en sert yumruğu yemiştim. Buna rağmen gitmemiş, mızmızlanıp odanın bir köşesine çökmüş ve Jimin'in tamamen bir yük olduğumu hissettiren sesini işitmiştim.

"Üçüncü dolapta buzluk var."

Evet böylece şu an bulunduğum konumdaydım. Olay daha fazla ne kadar sarpa sarar diye düşünmek istemiyordum çünkü Tanrı şu sıralar beni fazlasıyla şaşırtıyor ve zorluyordu.

"Gerçekten akıllanmaz piçin tekisin Jungkook."

Hoseok hyung ağzında benim duymadığımı sandığı şekilde bir şeyler geveleyip yanına çöktüğü Jimin'in saçlarının arasından parmaklarını geçirdi. Siktir, acaba yumuşak mıydılar?

"Sadece hatalarımı telafi etmek istiyorum tamam mı?"

Jimin günler önce yaşadığı devasa patlamadan sonra her konuştuğumda olduğu gibi bu sefer de sadece açık olan televizyondaki tuhaf hayvanların belgeselini izlemeye devam etti. Hoseok hyung ise onun aksine alaylı bir kahkaha atıp bana hareket çekmişti. Gözlerimi devirmek şimdilik yapabileceğim en iyi şeydi.

Dışarıdan bakan biri ortamın o kadar da gergin olmadığını düşünebilirdi ama şu an kıçıma anneannemin milyonlarcasına sahip olduğu kaktüsler batıyormuş gibiydi. Jimin ayak bileğini kıralı bir ay kadar süre geçmişti ve kaynaması oldukça zaman alıyordu. Buna Jimin'in gereğinden fazla hareketli oluşu da bir sebepti tabi.

"Jungkook bak şu an bu durum sana komik gelebiliyor olabilir ama hemen şu an buradan siktir olup gitmezsen-"

Hoseok hyungun bıkkın konuşmasını telefonunun melodisi kesti. Telefon ekranına bir süre baktıktan sonra yüzünde oluşan gülümseme tek kaşımın istemsizce havalanmasına sebep olurken telefonu açıp kulağına yaslamıştı.

"Ah selam, oda numarasını bilmiyorsun değil mi? 243, ikinci kat. Bekliyorum."

Telefonu kapatıp suratıma bile bakmadan Jimin'e döndüğünde olduğum yerde biraz dikleştim. Hoseok hyung Jimin'in saçlarını okşayıp kendisine dönmesine sebep olduğunda dikkatle onları dinlemeye başlamıştım.

Here With You | KookMinΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα