12. Bölüm

95 9 4
                                    

Geceyi bir otelde geçirip ertesi gün erkenden kalkmıştık. Bu sefer de uçağı kaçırmak istemediği her halinden belliydi. Her şeyi çok çabuk halledip birkaç saate Ankara'ya ayak basabilmiştik. Bundan sonrası hakkında pek bir fikrim yoktu doğrusunu söylemek gerekirse. Çağla'ya ulaşmam gerekiyordu, merak etmiş olmalıydı. Annem ile kaldığım eve getirmişti beni Derin pek istemesem de.

"Kapıdayım, ihtiyacın olanları al gel. Daha sonra kalacak bir yer buluruz."

Dediğini yapıp içeriye girdim tereddütlü adımlarla. Kısa bir süre yaşamış olsak da annemin anıları vardı her köşede. Bunları düşündükçe içim acıyordu, daha fazla bu eziyeti kendime çektirmek istemediğimden direk odama girip gözüme gerekli olanları küçük bir çantaya koydum. Başta telefonum olmak üzere birkaç parça kıyafet tıkıştırıp fermuarını hızlıca çektim.
Bu eve bir daha dönmek üzere evden çıkıp Derin'in yanına gittim. Karar vermiştim, bugün benim nefes aldırmayı sürdürdüğüm son günümdü. Nefes almak bile beni yoruyordu ve ben artık yorulmak istemiyordum. Tanrım, beni yanına al. Kimsede gözüm yok benim, kimseyi suçladığım da yok. Sadece son bir güne ihtiyacım var, gözünde birazcık da olsa değere sahip olduğum insanlardan vedalaşmam için son bir gün.

Derin beni kendi yaşadığı eve götürdü, tek kişiye göre fazlaca büyük ve lükstü. Bu ailesiyle yaşadığı ev olmalıydı.

Yorulmuştum. Gerek fiziken gerek ruhen yorulmuştum. Derin bana bir oda gösterip burada kalabileceğimi söylediğinde kısaca teşekkür edip yanıma aldığım birkaç parça eşyayı yatağın üzerine koydum. Üzerimi değiştirip Çağla ile görüşmek istiyordum. Okulu bırakalı çok olmuştu, sonrasında Çağla çok fazla yanımda olmuştu. O her şeyden bihaber olsa da kendimce onunla vedalaşıp teşekkür etmem gerekiyordu.

Derin'e Çağla ile buluşmak istediğimi söylediğimde kendimi fazla yormamam için beni uyarmıştı. Daha sonrasında Çağla'yı arayıp bir kafede buluşup buluşamayacağımızı sordum.

"Yarım saate ordayım, özledim seni."

Çağla'nım sesi oldukça neşeli çıkıyordu, he zamanki gibi. Sincan'da hatta Ankara da hatta ve hatta yer yüzünde bana getçekten değer veren tek kişi o olabilirdi. Belki Derin'de olabilirdi ama o daha çok yaptıklarını ödetiyordu kendine. Bir nevi kendine ceza veriyordu benimle ilgilenerek. Baba sevgisini bana yaşatmaya çalışıyordu, buna mecbur değildi ama sırf bana yaşatacaklarını ödemeye çalışıyordu.

Yaklaşık on beş dakika sonra sözleştiğimiz kafede bir masaya oturmuş Çağla'yı bekledim. Fazla bir süre geçmemişti ki kapıdan içeriye adımını attı. Gözleri beni bulunca gülümseyip yanıma ulaştı.

Sandalyeye otururken "Nasılsın?"diye sordu.

Aynı soruyu o an milyonlarca kez kendime sordum. Zehir hızlı bir şekilde tüm hücrelerime yayılıyordu ve Derin'in anlattıkları yavaş yavaş gerçekleşmeye başlıyordu. İyi olamazdım böyleyken değil mi?

"İyiyim. Sen nasılsın?"

Düşündüklerimin aksina gülümseyip cevap vermiştim.

"Ne güzel, ben de iyiyim."

Beni ciddi anlamda anlayabilen yoktu. Hissettiklerimi, çektiklerimi hissedebilen yoktu. Buna gerçekten emin olmuştum.

İstanbul'da olanlar hakkında birkaç şey anlattım ona, Derin'i kesinlikle haz etmiyordu ve iyileşecek olabilmeme ihtimal veriyordu. Bende bu yüzden yarın hakkında ne bir şey söyledim ne de düşüncelerimi belli ettim. Sadece birkaç saat güzel vakit geçirdik. Okul hakkında konuştu o daha çok, bense bir şeyler anlatmak yerine dinledim. Anlatmayı pek sevmezdim, anlatmadan anlayabilen birini aramışımdır her zaman ama bulunabilmesi çok zor kişilerdir anlatmadan anlayabilenler. Bir insanı adını, yaşını öğrenerek tanıyamazsın bana kalırsa. Bir insanı sözlerinden, okuduğu kitaplardan, tarzından dahi anlayabilirsin ama kişisel bilgiler çöptür. İsmin, yaşın, nerede yaşadığının ne önemi var, sen öyle ya da böyle sensin sonuçta.  Tanımak, anlayabilmek güç şeyler. Nadir bulunur ve çabuk kaybedilir bu insanlar.

Aramızda // TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin