6. Bölüm

111 19 3
                                    

Yaklaşık beş dakikadan beri kapının karşısında öylece duruyordum. Okulun kilitlenmesine henüz yarım saat kadar olmasına rağmen neden bu kadar erken kilitlenmişti aklım almıyordu. Telefonumun aklıma gelmesine rağmen kimi arayacağımı bulamamıştım. Zaten rehberimde fazla kişi yoktu. Hatta yok denecek kadar azdı. Bana yardım edecek birisinin numarası yoktu ama Çağla belki birilerine ulaşabilirdi. Şarjım azdı bu yüzden acele etmem gerekiyordu. Bu yüzden direk Çağla'yı aradım ama çalmasına rağmen açan yoktu.

Çalıyor, çalıyor, çalıyor derken ekran birden karardı.

Şarjım bitmişti!

İşte şimdi gerçekten korkmaya başlamıştım. Zemin katta olan müdürün odasına gittim. Telefonla birilerini arayabilirdim ama telefon çalışmıyordu. Bir kat yukarıya çıkıp müdür yardımcısının odasına gittim ama görünürde hiçbir telefon çalışmıyordu.

Bu gerçekten bir tesadüf müydü yoksa bi işte başka bir şey mi vardı?
Rastgele bir sınıfa girip penceresinden bahçeye baktım. Bahçede kimse yoktu. Zemin kattaki sınıflarda korumalık olduğu için oradan dışarıya çıkmak imkansızdı. Diğer kattaki pencereler ise fazla yüksekti. Yangın merdivenleri kilitliydi bu nedenle bir seçenek daha silindi aklımdan. Çaresizdim. Ama atlatamayacağım bir şey değildi. Okulda kilitli kalmak komik ve saçma gelebilirdi bir başkasına ama içimde garip bir his vardı. Güvenliğin bile bugün erken gitmesi sizcede garip değil mi?
Kapalı alanda uzun süre kalamazdım Asansöre bile bu yüzden binmezdim. Okulda kilitli kalmak çok... Çok kötü bir histi. Hele ki yalnızsan.
Ağlamaktan hitap düşmüştüm. Çantamı bile nereye fırlattığımı bilmiyorum. Yere çöktüm. Ağlamak her zaman uykumu getirirdi. Ve ben şu durumda hiç yapmamam gereken şeyi yaptım.
Uyudum.

Gözlerimi araladığımda kaşları çatık bir müdürle karşılaşmayı beklemiyordum.

"Hocam..."diye fısıldadım ama devamını getirmeme bile izin vermedi.

"Ne işin var senin burada? Haber vermeseler tüm gece burada kalacaktın, saatten haberin yok mu senin?"

Bir yandan müdürün azarını işitirken bir yandanda olanları kavramaya çalışıyordum.

"Hocam anlatmama izin-"

"Ne düşünüyordun burada sabahlamayı mı? Gecenin ikisinde aranıyorum ve okulda bir öğrencinin kaldığını söylüyorlar. Kızım insan birilerini aramaya çalışır. Sende yoksa okulda var bir sürü telefon, hiç mi akıl yok sende?"

Cevap vermeyince devam etti. "Yarın aileni bekliyor olacağım. Nedir bu ergenliğinizden çektiğimiz, son sene diye iyice azıttınız siz."

"Okuldaki telefonlar çalışmıyor."deyiverdim nefes dahi almadan yoksa müdür sözümü bir daha kesecekti.

"Kızım sen ne diyorsun? Daha yeni baktım gayet iyi çalışıyor telefonlar. Daha ne diyeyim, Allah ailene sabır versin. Eve git bence artık. Tabii geceyi burada geçirmek istiyorsan sen bilirsin."

Ne çok konuşuyordu böyle bu müdür. Hiç mi düşünmüyordu kullandığı kelimeler karşısındakini kırar mı diye?
Zaten insan hep öyle değiller midir? Düşünmeden konuşur ve istemeden de olsa kırarlardı. İşte bu insanların bencil olduklarına dair bir kanıttı.

Etrafıma bakınıp çantamı aramaya koyuldum. Çantamı alır almaz sınıftan koşarak çıktım ve aynı hızla okuldan uzaklaştım. Okul eve çok uzak değildi ama karanlık olduğu için yolları unutmuştum sanırım. Kısa sürede bir taksi bulup adresi verdim. Eve vardığımda kendimi hemen evimizin küçük ama huzurlu balkonuna attım. Üşüyordum ama bunalıyordum da. Sıkıca sarınıp oturdum zemine. Gökyüzüne baktım. Sanırım benim gibi Ay da ağlamıştı bu gece. Öyle olmalı ki gözyaşları olan yıldızlar her yeri kaplamıştı. Bende okuduğum bir kitapta öğrenmiştim Ay ve Güneş'in hikâyesini. Ay ve güneş birbirlerine çok âşıkmış ama bir türlü kavuşamıyorlarmış. Bu yüzden Ay her gece gözyaşı olarak yıldızları dökermiş. Hani bazen gökyüzünde hem Ay'ı hem de Güneş'i görürüz ya, o zaman birbirlerine kavuşurlarmış ve o gece gökyüzünde hiç yıldız olmazmış. Çünkü Ay kısa süreliğinede olsa kavuşurmuş Güneş'ine.

Aramızda // TamamlandıWhere stories live. Discover now