'1'

27.3K 1.5K 480
                                    

BÖLÜM '1'


Ra, elindeki biradan büyük bir yudum alarak deri koltukta rahat etmek için arkasına yaslandı.

Jerry Thomas Speakeasy, Roma'nın meşhur barlarından biriydi. İçerisi ter, cinsel açlık ve içkinin yoğun kokusuyla harmanlanmıştı. Hoparlörlerden gelen bas sesi mekânı doldururken, fanilerin bu gürültüden nasıl olup da zevk alabildiğini hala anlayabilmiş değildi.

''Buranın kokteyllerini denemelisin. Elindeki basit biradan çok daha iyiler.''

Odin bardağı tek seferde ağzına dikerken, sakalları içkiyle ıslandı. Bu içtiği üçüncü martiniydi. Elinin tersiyle ağzını kabaca sildiği sırada, Ra müziği bastıran kalın bir sesle ''Başka bir zaman.'' dedi. Gözleri insan kalabalığının üzerindeydi. Kırmızı duvarlarla kaplanmış mekânın içinde ufak bir kesim, müziğin ritmine göre bedenini dansa vermişti.

Amaçsızca salınışlarını izlerken birasından başka bir yudum aldı. Rahatlıkları imrenilecek türdendi. Faniler anı yaşamayı severdi. Kısacık ömürlerini alabildiğince anıyla doldurarak, unutulmaz kılmaya çalışmaları Ra'yı her zaman etkilemişti ve etkilemeye de devam ediyordu.

Onun gibi ölümsüzlüğe uzanan bir yolda, her şeyi denedikten sonra yapabileceği fazla bir şey kalmamıştı. Zaman gittikçe gözünde uzuyor, onu sonsuzluğuyla boğuyordu. Monotonlaşmıştı, panteonunu korumak için kendini işine adamış ve karşılığında aldığı tek şey, kaçışı olmayan yalnızlık olmuştu. Ona bahşedilmiş olan bu sorumluluğu taşıyabilmesinin başka yolu yoktu. Var idiyse de, Güneş Tanrısı'nın karşısına hiç çıkmamıştı.

Etrafı Tanrı ve Tanrıçalarla ve de ona hizmet etmekle görevli olan yardımcılarıyla çevriliydi fakat bu, yalnızlık duygusunu gidermeye yetmemişti. Kalabalık, içine battığı duyguyu daha derin ve acı bir şekilde hissetmesine neden olmaktan öteye hiçbir zaman geçememişti.

Onu tüketen bir zehir gibiydi.

Ölümlülerin aksine onun için duygular değersizdi, değersizleşmişti. Düşünceleri karmaşıklaştıran basit bir bileşimdi. Yalnızlığa alışmasından ötürü duyguları körelmişti, faniler gibi üzülemiyor ya da sevinemiyordu. Bu bir bakıma onun avantajı sayılırdı, işini yapmasını epey bir kolaylaştırmıştı.

''Apollon geleceğe dair bir şeyler görmüş.''

Zeus'un bariton sesi kulaklarına ulaştığında, Ra dikkatini anında Yunan Tanrısı'na çevirdi. İki metreye uzanan dev cüssesi üç kişinin rahatça sığabileceği koltuğa yayılmış, kaslarıyla da kalan boşlukları doldurmuştu.

Sonunda. Ra iç geçirdi, geldiğinden beri Zeus'un ağzını açmasını ve kelimeleri çıkarmasını beklemişti. Barın loş ışığı altında, Tanrı'nın parlayan elektrik mavisi gözlerine baktı. Bakış tarzından anladığı üzere, duyacaklarından hoşlanmayacaktı.

''Ne zaman?''

''Birkaç gün önce.'' Zeus İskoç menşeli viskisinden kalanı içerek, yıldırımı andıran olağandışı mavilikteki gözleriyle önce ona, sonra dördüncü kadehine uzanmakta olan Odin'e çevirdi. ''Yakın gelecekle ilgili bazı anlamlandıramadığı semboller gördüğünü ve ardından hepsini yutan bir karanlığın, Kozmos'a geleceğini söyledi.''

''Gördüğü şu semboller, tam olarak neye benziyormuş?'' dedi Odin, sesi hoparlörden gelen bas sesi kadar kalın ve sertti.

''Anahtar, sütuna benzer göğe doğru yükselen kalın parmaklıklar ve ne olduğunu anlayamadığı, pelerini andıran bir başka sembol gördüğünü söylemişti. Bahsettiği görüde herhangi bir metafor olup olmadığından emin değilim, fazla boşluk var.''

Mısır'ın GözüWhere stories live. Discover now