hot water bag

1.1K 159 48
                                    

Bayan Lily yanımıza gelip ikimize iç ısıtacak türden kahve bırakmıştı.

Bu düşünceli hareketinden sonra ona teşekkür etmiştim. Bu kadının hakkını asla ödeyemezdim.

"Kahve sever misin diye sormadım ama eğer istemiyorsan istediğin herhangi bir şeyden getirebilirim."

Kafamı Bayan Lily'den, Jimin'e çevirmiştim.

Ellerini sallayıp "Ah, hayır çok severim. Düşünmeniz bile yeterli." demişti.

Bu kadar kibar iki insanın arasında kaldığım için mutlu olmuştum.

Bayan Lily başını sallayıp yanımızdan ayrılınca Jimin'in bana baktığını farketmiştim.

"Şey acaba size rahatsızlık mı verdim ? Çünkü gerçekten sadece o ağacı sormak için gelmek istemiştim, bütün niyetim buydu."

Kibarlığı altında ezilmiştim, net.

"Hayır, bu cidden iyi oldu çünkü bu kasabada hiç kendi yaşıma uygun bir insan bulamamıştım. Beni anlayan birisiyle konuşmak çok güzel."

Başını sallayıp beni onayladığında kahvesinden bir yudum almıştı. "O kadın çok tatlıydı. Eğer onu göremezsem çok güzel yaptığını ona söylersin olur mu ? Çok lezzetli olmuş."

Bunu unutmamak için aklımın bir köşesine kazımıştım.

Burnuyla etrafı koklar gibi yapıyordu ve bir an acaba kötü mü kokuyor diye düşünmüştüm.

"Burası için bir oda parfümü alacaktım ama unutmuşum, rahatsız edici bir koku mu var ?"

"Ah hayır, çiçeklerinin kokusu etrafı sarmış onları kokluyordum, Jungkook."

Sanırım delirecektim.

Bir şey söyleyemeden direk konuyu değiştirmişti.

"Ben doğduğumdan beri burada yaşıyorum Jungkook. 21 yaşındayım. Fakat seni sadece bir ay önce görmeye başladım buralarda yeni misin acaba ?"

Hiç 21 yaşında durmuyordu fakat ortamı bozmamak için bunu söylememiştim.

"Aslında 10 yıla yakın bir zamandır Bayan Lily ile burada yaşıyorum. Hiç dışarı çıkıp gezen bir insan olmadığım için görmemen normal."

"O kadının adı Bayan Lily olmalı değil mi ?"

Başımı aşağı yukarı sallamıştım.

"Diğer 13 yılımı ise Bayan Lily ile memleketim Kore'de geçirdim ve 23 yaşındayım."

Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmıştı. "Ah ben de Koreliyim, ne tesadüf."

Geldiğinden beri İngilizce konuşuyorduk ve bundan sonra Korece'de konuşabilirdik. Bu hoştu.

Koreli olmasına rağmen neden burada yaşadığını merak etmiştim. "Neden burada yaşıyorsunuz veya yaşıyorsun Jimin ?"

"Annem İngiliz ve babam Koreli, babam iş için buraya gezmeye geldiğinde tanışmışlar. İş büyüyünce de evlenmişler ve ben olmuşum."

Anlatış şekli çok tatlıydı. İyi ki doğmuşsun dedim içimden.

Dikkatli baktığımda Jimin hiç ısınamıyor gibi duruyordu ve ben bu görüntüyü izlemeye dayanamamıştım.

Ayağa kalkıp arka taraftaki dolaplara gidip iki tane küçük sıcak su torbası aldığımda Jimin'e uzatmıştım. "Sanırım hâlâ üşüyorsun."

Jimin teşekkür ederek alıp sıcak su torbalarını yanaklarına koymuştu.

Titremişti.

Arkamda duran örtüyü alıp omuzlarına koyduğumda bana minnettar bir şekilde bakmıştı.

Arkamda duran örtüyü alıp omuzlarına koyduğumda bana minnettar bir şekilde bakmıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

"Hava çok soğudu yarın daha sıkı giyinmelisin, gittikçe sıcaklık düşecekmiş."

"Evet, evden acele ile çıkınca böyle bir hataya düştüm. Teşekkür ederim."

Torbayı boynuna da indirip bir süre orada tutmuştu. Bu sırada ben de kahvemi yudumluyordum.

Tek eliyle önümüzdeki camdan dışarıyı gösterip "İki sokak gerisini görebiliyor musun ?" diye sormuştu.

Başımı sallamıştım.

"Orada bir tatlı dükkanı var, adı Peggy Porschen cakes."

Evet orayı biliyordum, adını duymuştum. Burada baya müşteri alan bir tatlı dükkanıydı.

"Orası bizim dükkanımız. Babam, annemin böyle işlerle uğraşmayı çok sevdiğini biliyor ve yaptıklarını sadece biz yemeyelim bütün kasaba yesin diye o dükkan açmıştı zamanında."

Bu çok güzeldi. Hayatım boyunca duyduğum en mantıklı fikirlerden birisiydi.

'Sadece biz yemeyelim bütün kasaba yesin diye.'

Jimin'in bu kibarlığını kimden aldığı belli oluyordu.

"Bir gün oraya geleceğimden emin olabilirsin, Jimin."

"Evet mutlaka gelmelisin, annem yüzünden bende sürekli mutfaktayım ve sana kendi ellerimle yaptığım cupcakelerden hediye etmek isterim. Seversin değil mi ?"

Çok tatlıydı, gerçekten.

"Tabii ki severim."

Kahvesini içerken dışarıyı izlemeye başlamıştı. Artık gitmesi gerektiğini söylediğinde omzundaki örtüyü katlayıp pufun üstüne bırakmıştı.

Elindeki sıcak su torbalarını bana uzatıp tekrardan teşekkür etmişti. Ben de ısrarla onda kalmasını istemiştim ve beni kırmamıştı.

Beraber aşağı kata inmiştik ve kapının önüne geldiğimizde durup "Her şey için teşekkürler, Jungkook. Bizim dükkana uğramayı unutma." demişti.

En yakın zamanda geleceğimi söylemiştim.

Tam giderken arkasını bir daha dönüp eliyle pembe çiçekli ağacı göstermişti. "Ona iyi bak, bunu söylemesem bile en iyi şekilde bakacağını biliyorum."

El sallamıştı.

Camdan, küçük adımlarla yürüyüşünü izlemiştim. Gözden kaybolduğunda kafamı gökyüzüne çevirip bulutlara bakmıştım.

Hava kararmak üzereydi ve burada günbatımı çok güzel oluyordu.

Huzurla iç çekip gülümsedim.

İlk gün, iyi ki o ağacın değerini fark edip onu sulamıştım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 18, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

boy with pink flowers | jikookWhere stories live. Discover now