basmaya kıyamadığın izmarit

2.6K 366 166
                                    

  ℘  

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

  ℘  

Arlanmaz bir kişiliğim vardı. İnatlaşmayı ve sıkıca bağlanmayı severdim. Fakat kayış gibi kopuşlarım da çok sık olurdu. Kendimi her türlü hüzne, her türlü çıldırışa hazır ederdim hep. Kendimi sevmemin en büyük nedeni de buydu. Ne olursa olsun vazgeçmiyordum. Asla. 

Ertesi sabah sıkıyönetim ilan edilse dahi soluğu o kafede almıştım. Bir umutla onu bekliyor, gelip ilk bölümü yazarken davranışlarını incelemek istiyordum. Ülkede siyasi konuşmalar ve buna dair toplantılar yasaklanmıştı. Bununla birlikte, önceki gece görüştüğüm ailem de bu konuya ılımlı yaklaşıyorlardı. Amcam siyasi tutsaklara kurban gidenlerden biriydi ve onlara yöneltilen işkenceyi durduracağını ve ülkeyi kalkındıracağını söyleyen sivil hareket başkanı Choi Kyu Hah'a güveniyorlardı. Bu nedenle içimin rahatlaması gerekiyordu belki ama huzursuzdum. Politikadan nefret ediyordum.

Oturup onu bekledim. Saatler geçtikçe önceki gün çizdiğim yarım yamalak resmine bakıp bir şeyler düşünmeye çalıştım ama gerçeği kadar etkili olmuyordu ne yazık ki. Onu gerçekten tanımak istiyordum. İsmini, yaşını, okuyup okumadığını, sevdiği şeyleri, yeteneklerini, korkularını ve onu yazmama yardımcı olabilecek her şeyi. Kahkahasını duymak, ağlarken nasıl göründüğünü bilmek istiyordum. Bencilce belki ama, bana yardım etmesini bekliyordum. Hiçbir şeyden haberi olmayan sıradan bir genç adamı, bu aptal ve beceriksiz yazarın yanına çağırıyordum. 

Kafeye gelmedi. Endişelenmek yerine sabırlı olmayı seçtim. İçtiğim kahvenin parasını ödeyip oradan çıktım ve serin sonbaharın kızıl yapraklara bürüdüğü yolda bir süre yürüdüm. Bastığım yerde ezilen yapraklar hışırtı çıkardıkça, zihnimde esen sıcak rüzgarlar tüm bedenimi mayıştırıyordu. Kendi halimde olma hissini seviyordum. Burada böylece yürüyüp, bulduğum ilhamıma tekrar kavuşma azmimi seviyordum. 

Gwangju'nun ara sokaklarına girip çıktım, sokak sessiz ama radyolar gürültülüydü. Her yerde yasaklarla ilgili uyarılar yapılıyordu. Akşam sekizden sonra dışarıya çıkılmayacağı, üniversitelerde ve diğer toplu mekanlarda siyasi konuşmalar ve örgütlenmeler yapılmayacağıyla ilgili birbirini tekrar eden maddeler evlerin içindeki radyodan dışarıya taşıyordu. Kollarımı göğsümde birleştirerek serin bir rüzgarın içimi üşütmesini engellerken çoktan üniversitenin caddesine çıktığımın ancak farkına vardım. 

Neden buraya gelmiştim bilmiyordum ama ayaklarım beni sürüklemişti. Sanki uhrevi bir güç tarafından çekiliyordum da haberim yoktu. Ayaklarımı kum zeminde sürterek ilerlerken onu gördüm. Gözlerim irileşirken, heyecanlanan kalbim göğüs kafesimi zorluyordu.

Kampüsün dışındaki köşede birkaç kişiyle durmuş sigara içiyor, bir yandan da saçlarını karıştırıyordu. Üzerinde bej renginde bir gömlek, altında kahverengi kumaş pantolon vardı. Saçları öylesine taranmış gibiydi ve buradan görüldüğü kadarıyla suratı asıktı. 

Kendimi bir çukurun içerisine düşmüş, debeleniyor gibi hissetmiştim ama bu abuk sessizlikten çıkmam hızlı olmuştu. Hemen kendime köşedeki meşe ağacının altında bir yer bulup sırtımı ağaca yasladım ve görünmeyeceğimden emin olarak yazmaya başladım. Kurgumun ilk satırları, o beyaz çarşafın içindeki siyanür, böcek öldürücü ve benzeri zararlı şeylerle dolu zehri ciğerlerine çekerken kağıda dökülmeye başlamıştı. 

Ne yazdığımı tam bilmiyordum ama kelimeler onu görünce istemsizce dökülüyordu satırlara. Dakikalar sonra sigaranın izmaritini yere atıp siyah ruganının ucuyla ezdi ve öfkeli bakışlarını çevresinde gezdirdi. Ve yine yakalandım. Beni göremeyeceğinden eminken, göz göze geldim onunla. Fakat bu sefer öylece uzaktan bakıp çevirmemişti kafasını. Yanındakilere bir şey deyip olduğum yere doğru ilerleme başladı. 

Önce yüzümü defterimle kapatıp kendimi kamufle ettim, sonra işe yaramadığını anlayınca yerimden kalkarak hızla koşmaya başladım. Ben ondan kaçarken, arkamdan koşup koşmadığını bilmiyordum, çünkü arkama bakmak istemiyordum. 

Neden kaçtım ondan bir fikrim yoktu. Açıklama yapabilecek bir şey olmadığından mı yoksa kendimi ifade etmekte zorlanacağımı düşündüğümden miydi, emin değildim. Kendimi yeterince ondan uzaklaştırdığımı sandığım esnada  saklandığım bir duvar dibinde beni soluk soluğa kalmış halde yakaladığında ve geçtiğimiz gün aşık olduğum soğuk eli boğazımı sardığında, bunun gelecekten ufak bir kesit olduğunun farkında değildim. 

Kendi mezarımı, ondan kaçmaya çalışıp ona düşerek kazmıştım ben.

evergreen | jjkWhere stories live. Discover now