7.Bölüm (Sırlar)

314 72 39
                                    

Jellal'in verdiği cevaptan sonra kendimi sakinleştirmek için kısa bir süre sessiz kalmıştım. Sonrasındaysa hiç de sakin olmayan bir tepki vermiştim görev duygum ağır basınca.

"Sana anlatmak ister misin diye sormayacağım çünkü artık anlatmak zorunda olduğunu düşünüyorum."

İç çekerek "Biliyorum." dedikten sonra "Ama.." diyince sözünü kestim ve "Hayır." dedim. "Ama falan yok!"

Gözleri şaşkınca benimkileri bulduğunda geri adım atmaya hiç niyetim yoktu bu sefer. "Geçen sefer bana henüz güvenmediğini ve zamanının gelmediğini söylemiştin ama bu sefer aynı şeyi yapmana izin vermeyeceğim."

Yutkunmuştu ve ben de ona daha fazla yaklaşmıştım. "Ben krallığı geri almak gibi önemli bir konuda sana güvenirken senin bana kendinden bahsedecek kadar bile güvenmiyor oluşun saçmalıktan başka bir şey değil. Daha fazla böyle bir muameleye göz yumamam."

"Senden daha fazla bir şey saklamak gibi bir niyetim yok zaten Erza, buna hislerim de dahil."

Kızmak için başladığım olaya hislerim kelimesini duyunca bir sıfır yenik devam etmiştim. Kekeleyerek "Hi-hi-hislerin mi?" diye sorduğumda "Evet ama bunu böyle bir ortamda ben hala yatarken konuşmak istemiyorum." dediğinde bu dağınık ortamaa bakarak ona hak vermiştim.

"Üstümü değiştirip dışarı geliyorum hemen." Diyerek beni kibarca odadan kovmuştu. Ben de daha fazla bir şey deme gereği duymamıştım.

Odadan dışarı çıkarken aklımda olan tek şey hislerim kelimesiydi. Doğru mu duymuştum yoksa zihnim artık bazı şeyleri işine geldiği gibi mi algılıyordu, bilmiyordum ama umarım ilk seçenektir.

Romeo ve Wendy'nin salonda derin bir konuşmaya daldıklarını fark edince bir şey demeden dışarı çıkıp çardağa doğru ilerledim. Jellal'in gelmesini beklerken heyecandan elim ayağım titremeye başlamıştı.

Bir kaç dakika sonra yanıma oturduğunu zar zor fark etmiştim düşüncelerimle meşgul olmaktan. "Dudaklarını kemirip durma." Demişti beni çeken o sesiyle.

Kafamı kaldırıp ona baktığımda hafif bir şekilde tebessüm ettiğini gördüm. Beklerken dudaklarımı ısırdığımın bile farkında değildim o söylemese.

Dik durmaya çalışarak "Konuşacağını söylemiştin." demiştim. İçimdeki heyecanı görmesine izin vermemek en büyük hedefimdi şu an.

"Ah, evet. Haklısın." Dedikten sonra "Nerden başlamamı istersin?" diye sormuştu.

Gönül isterdi ki hislerinden konuşalım ama bu sona bırakmak istediğim bir konuydu. Üstelik ne tür hisler olduğundan bahsetmemişti bile, bu kadar fazla heyecanlanmanın bir alemi yoktu.

Derin bir nefes alıp "Kimsin sen?" diye sordum. Bu soruma "Belki de çoktan tanıdığın biriyimdir." diye cevap verince şaşırmıştım doğrusu.

"Ne demek istiyorsun?"

"Kutsal Ordu'yu duymuş olmalısın..."

"Evet, krallığımızın en önemli askeri birliği. İçlerinden birinin isterse tek bir ülkeyi bile fethedebileceği söylenir." Gülümsemişti. "İnsanlar abartmaktan hiçbir zaman vazgeçmiyorlar."

"Sakın bana..." Bir şey söylemeden kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmıştı. "Gerçi abartmış olsalar bile doğru." demişti. Sonra da bana dönüp "Mystogan adını duydun öyle değil mi?" diye sormuştu gözlerindeki bir pırıltıyla.

Yutkunmuştum. Kutsal Ordu'nun lideri olduğunu biliyordum onun hakkında. Bir kaç kere toplantılarda görmüştüm ama her zaman yüzü kapalı olurdu... Jellal gibi yüzünde bir dövme vardı. Jelal gibi... Mavi saçları örtüsünden sarkardı... Jellal gibi... Bu onun Mystogan olduğu anlamına mı geliyor?

Ölüm Şehri : SavaşçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin