1 ∝

2.2K 205 294
                                    

Çocukluğumuz el ele tutuşmuş, nasıl da gülüyorlar bize.

•••

Kapalı gözlerini açtığında biraz daha sakinleştiğini hissetmişti. Telefonun kararan ekranına bakıp derin bir nefes aldıktan sonra tekrardan güç düğmesine bastı. Gördüğü fotoğrafın içinde oluşturduğu duygularla biraz daha ilgilenmek istedi. Öfkeliydi. Mesele öfkeli olması değildi, nişanlısını bir erkekle gören her adam öfkelenirdi. Kim SeokJin' in asıl takılı kaldığı nokta neden öfkeli olduğuydu. Beyninde bazı sorunlar olduğunu ve hafızasının gerçekten vahim durumda olduğunu da biliyordu ama bu hissizlik bile onun için fazlaydı.

Telefonu masaya bırakıp ayaklanırken, astığı ceketini alıp hızlıca üzerine geçirmişti. Gündüzün bunaltıcı sıcaklığı gece ile birlikte kaybolmuş ve onu boğmayı kesmişti. Sıcağı sevmiyordu. Sanki güneş tenine yapışıp orada yanıklar bırakıyor gibi tahammül seviyesini zorlayarak tüm vücudunda ki gücü çekiyordu. Şirketten çıkıp mesaiye kalan bir kaç çalışanın selamlamasını başıyla kabul ederek arabasına bindiğinde erkek kardeşi aramıştı. Açmak istemedi, kim olursa olsun şu an için hiç birine bakmak düşüncelerinde ufacık kıpırtı oluşturacak hiç bir şey istemiyordu. Göğsünün ortasında ki sıkıntıyı derin bir nefes alarak def etmeyi denedi ama bir türlü başarılı olamıyordu. Telefonu uçak moduna aldıktan sonra cebine atıp kemerini takmış ve arabayı çalıştırmıştı.

Nereye gideceğini bilsede orada ne yapacağını bilmiyordu. Hayatı boyunca hiç aşırılık yapmamıştı. Ailesi için gurur duyacakları bir çocuk olmak istemişti sadece. Çocukluğunu yaşayamadan kocaman adam olmasını istemişlerdi o da olmuştu, gel dediklerinde gelmiş, yap dediklerinde sorgulamadan emirlerine boyun eğmişti. Şikayetçi değildi gerçekten ama bazen kendisine kepenkler vurulduğunu hissediyordu üstelik bunu yapan da zihniydi. 27 yaşında, şirketin başına geçen ve ailesinin isteği üzerine bir kızla nişanlanan başarılı bir iş adamıydı görünürde ama içinde, kaburgalarının arasında kafeste kalmış gibi sıkışan ruhu bunu inkar ediyordu. Hiç kavgaya karışmamıştı, kavgaya karışacak bir ortamı bile olmamıştı ama beyninde sürekli didişen seslerin savaşı hiç bitmiyordu.

Erkek kardeşinin yaşadığı özgürlüğün onda birini bile yaşamamıştı yine de kimseyi suçlamıyordu. Bu kafesi kendi elleriyle örmüş, kilidini sakince işlemiş, anahtarını çok uzaklara fırlatmıştı. İnsanlardan kendini soyutlamak için değildi bunca sessizliği.Hayır tek düşündüğü kafesinde kalıp görünmez olmaktı. Başkaları görmezse varlığını oda bir süre sonra unuturdu.

Konumu hatırlamakta zorluk çekince ışıklarda durup telefonunda ki adrese tekrardan baktı. Gidip nişanlısını oradan çıkaracak ve ailesine bu evliliğin olmayacağını sakince bildirecekti. Her zamanki gibi kendinden emin duruşu ve tereddütsüz çıkan sesiyle konuşacak ve babası da anında istediklerini yapacaktı. İmzasız karşılıklı anlaşmalarında olduğu gibi iki tarafta birbirlerinin isteklerine sorgusuz boyun eğiyordu.

Gece kulübünün önüne geldiğinde tekrardan derin bir nefes aldı. Mevsimsel polenler ara ara tıkanan nefesini daha da zorluyor ilaç almam için ciğerlerine baskı yapıyordu. Kemerini çözerken her ihtimale karşın torpidodan astım ilacını aldı, bu küçük yeşil renkli fısfıslardan nefret ediyordu ama yine de çoğu zaman ona muhtaç olduğu gerçeğini kabulleniyordu. Kardeşi kadar ağır seyretmesede bazen tüm nefesi kesiliyor ve şiddetli bir sancı ile vücudu dalgalanıyordu. Annelerinden onlara kalan tek şey bu hastalıktı. Ah bir de kardeşinin güzel yüzü.

Mekana girer girmez, kolunu burnuna kapayıp ceketin temiz kokusunu içine çekti. Sigara dumanından ötürü gözeri anında kızarmış, lensleri kurumuş gibi batmaya başlamıştı. Küfür etmedi, sinirlenmedi de. Burada olmasını değiştirmeyecek tüm duyguları silip yürümeye başladı. Her zaman için sonuç odaklı düşündüğü gerçeğinden olsa gerek insanı çileden çıkaran bir sakinliği vardı.

Three Steps to Stars | TaeJinWhere stories live. Discover now