δύο

454 27 53
                                    

Bölüm 2: İlk Görüş

Yoongi, siyah, büyük ve lüks arabasından Cerberus ile birlikte indi. Koca köpeğin, yeraltında 1.5 metreye yakın boyu oluyordu. Yeryüzüne çıktığında ise boyunun yarısına iniyordu. Yine de pek fazla küçülmediğinden onu götürebilmek için büyük bir araba gerekmişti.

Yoongi, fazla özenmemiş bu yüzden siyah ona hafif bol gelen bir gömlek, siyah dar bir pantalon giymişti. Gömleğinin kollarını biraz kıvırmış, pantolonunu siyah bir kemer ile süslemiş ve sol bileğine gümüş bir saat takmıştı. Diğer Tanrılar nasıl giyiniyor bilmiyordu. Ancak o insanların giyimini beğenmiş ve bu yüzden onlar gibi giyinmeyi tercih ediyordu. E devir değişmişti artık. O da bunun farkındaydı.

Cerberus ile birlikte oldukça gösterişli saraya doğru ilerliyordu. Anlaşılan gecikmişti çünkü etrafta kimsecikler yoktu. Sarayın bahçesine geldiğinde onu tanıyan askerler korku ile eğilmişler ve tanımayanlara ise kim olduğunu söyleyip onlarında korkup eğilmesine sebep olmuşlardı.

Yoongi buna alayla gülmüştü. Ondan korkmalarını seviyordu. Ölürlerse yanına gideceklerdi. Bu yüzden sağlam bir karizması olmalıydı. Askerler, Yoongi'nin kıyafetine ve görünüşüne hayran kalmışlardı çünkü onlar hâlâ eskiden olduğu gibi garip altın rengi zırhlar giyiyorlardı. Bahçe tamamen çiçekler ile süslenmişti. Cerberus ile birlikte çiçeklerin üzerinden yürüyorlardı. Ancak Cerberus, geçtiği her yere patisinin izlerini bırakırdı. Bu yüzden de onun üzerinden geçtiği çiçekler yanarak ölüyordu.

Yoongi sarayın girişine geldiğinde bir kahkaha duydu. Kaşlarını çatıp sesin geldiği yöne doğru baktı. Ardından beyaz, ince ayrıntıları olan bir elbiseyi giyen genç kızı gördü. Koyu kahve, dalgalı saçları omuzlarından dalga dalga dökülüyordu. Kafasında da bahçede ki çiçeklerden yapılmış bir taç vardı. Kızın ayakkabı giymemiş olduğunu ve ayak bileğinde bir halhal olduğunu fark etti. Genç kız karşısında ki yavru Pegasus'u besliyordu.

Ona bakıldığını hissettiğinde kafasını Yoongi'ye doğru çevirdi genç kız. Yoongi heyecanlanmıştı. Ancak bir tepki vermeden ona bakmaya devam etti. Genç kız ona hafifçe gülümseyip tekrar önünde ki Pegasus'a döndü.

Yoongi şaşırmıştı. Genç kız hiçbir art niyet barındırmayan ufak bir gülümseme sunmuştu ona. Yoongi'nin karanlık kalbi yüzyıllardır yalnızlık içinde yanıyordu. Ancak şimdi genç kız sayesinde ışık doldu ve huzur ile yanmaya başladı. Yoongi, kafasını zorlukla önüne çevirip sarayın içine girmek için ilerledi. Ancak onu düşünmeyi bir türlü bırakamadı.

Yoongi salona girdiğinde ortada büyük, dikdörtgen bir masa ve 12 sandalye gördü. 12 sandalyenin 11'i doluydu. Herkes, Yoongi içeri girdiğinde ona bakmaya başladı. Namjoon ve Hoseok ayağa kalktılar. Yoongi askerler gibi onlarında hâlâ yüzyıllar öncesine ait kıyafetler giydiğini gördü. Yine farklıydı diğer Tanrılar'dan ve bu, yine onu hiç rahatsız etmemişti.

Namjoon ona doğru ilerlerken Hoseok yerinde durmayı tercih etmişti. Namjoon, genç adama sarıldı. Genç adam karşılık verdiğinde ise ayrıldı. Namjoon zaferle diğer Tanrılar'a döndü ve elini genç adamın omzuna attı.

"Sonunda küçük kardeşim aramızda! Herhangi bir kavga çıkmadan gün doğumuna kadar bizimle kalacağını umuyorum!"

Yoongi abisine zoraki bir gülümseme sundu ve masada ki yerini aldı. Diğer Tanrı ve Tanrıçalar ile pek anlaşamıyordu genç adam. Bu yüzden konuşmamayı tercih etmişti. Toplantının sonlarına doğru Hoseok, onun bu sessizliğinden rahatsız olduğunu belli etmeye karar verdi. İlk kez yeryüzüne çıktığında Atlantis'i kurutmasından dolayı iyice hırslanmıştı ve bu yüzden ona sataşacak yer arıyordu.

Ruthless» Min YoongiWhere stories live. Discover now