ALP'TEN MEKTUP VAR

Start from the beginning
                                    

Adam haklıydı ama eksikti. Çocukların Kürtçe konuşmasında ne gibi bir sorun vardı anlamıyordum.

"Kürtçe konuşmaları problem mi Cengiz? Onların dilini bilmeden nasıl iletişim kuracaksınız? Ayrıca onlar Türkçe konuşurken sıkıntı değil de biz Kürtçe konuşunca mı sıkıntı oluyor? Hem ben de Kürtçe biliyorum, günlük hayatımda da gayet konuşuyorum."

Tekdüze ses tonum esmer adamı morartırken konuyla alakalı tek derdinin bu olmadığını tahmin ediyordum.

"Reis sadece bu değil ki! Çocuklar başlamışlar herkese eşit davranmalıyız, her görüşe saygı duymalıyız diye konuşmaya. Tarafsız olduklarını söyleyip duruyorlar."

Derdi şimdi anlaşılmıştı. Ah Emre, ahhh! Yine duramamıştı. Çocuklara dövüş dersi vermeye gönderiyoruz, beyefendi hayat dersi veriyor. Yıldım, harbiden yıldım.

"O zaman sorun sizde Cengiz. Evde doğru düzgün davamızı anlatamamışsınız ki çocuklar başka görüşlere sarılmış."

Bu konuşmayı yaptığıma inanamıyordum. Saçma sapan mevzulara giriyorduk, burada konuşulacak konu muydu bu? Eve gidince Emre'yi vurmak şart olmuştu.

"Benden ne istiyorsun ayrıca?"

Koltukta gittikçe büzülen adam içine kaçmış sesiyle cevap verdi.

"Reis, müsaaden olursa çocuğumu oradan almak istiyorum."

Gözlerim sinirden titreşerek kapanırken derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Fayda etmeyince koltuğuma yaslanıp dişlerimi sıktım. Muhatabımın gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Bugüne kadar çocuğunun dersleri veya karekteriyle ilgili bir şikayet aldın mı?"

Konuşmadan başını olumsuz anlamda başını salladı.

"Özgüveni eksik olan çocuklarınızın hepsi oraya gittikten sonra sosyal olmadı mı?"

Bu defa bir onay kazandım.

"Evlatlarınız hem spor hem de dersler açısından sayısız başarı elde etmedi mi?"

Kısık sesle "Evet Reis," dediğini duyunca devam ettim.

"Hadi diyelim ben müsaade ettim. Gerçekten çocuğunu oradan koparabileceğini mi sanıyorsun? Bunca başarının yanında sizden çok Emre'yi dinlemesi bile çocuğun oraya nasıl bağlandığını gayet güzel anlatıyor bence."

Anlamadıkları şuydu. Çocuklar ben istedim diye değil kendileri istedikleri için gidiyorlardı Emre'ye. Tamam, ilk birkaç kişinin kaydı benim sayemde olmuştu ama her yıl yenilenen kayıtlarda ve devamında gelen çocuklarda benim hiçbir etkim olmamıştı. Emre çocuklara o kadar güzel eğitim veriyordu ki onlar eşimden kopamıyordu. Adam herkeste bağımlılık yapıyordu işte.

"Bak Cengiz eğer çocuğun ayrılmak istiyorsa kaydını sildir, benim hiç itirazım olmaz. Ama çocuğun rızası yoksa öyle bir şeye kalkışırsan karşında beni bulursun."

İstediğini alamamış olmanın yarattığı hezeyanla ayağa kalkarken "Peki Reis," diye mırıldandı. Cidden ne bekliyordu? Çocuklara rağmen ebeveynleri destekleyeceğimi mi? Hayır, cidden çocuklar dövüş okulunu ve Emre'yi sevmese onlara gerek kalmadan ben söylerdim ayrılmalarını. Ama yok, gittikleri okullardan daha çok seviyorlardı orayı. Baş selamı vererek ayrılan adamın ardından ben de duvardaki saate baktım. Eve gitme vaktim gelmişti. Önümdeki dosyaları bir düzene koyup ayaklandım. Normalde daha uzun kalırdım ancak son aylarda yurt işiyle o kadar çok uğraşmıştım ki doğru düzgün ne evi ne de Emre'yi görmemiştim. Tüm o zamanların yorgunluğu ve özlemi üstüme binerken bugün erken çıkmak istedim.

YAKAMOZWhere stories live. Discover now