37❄️ "Yara izi"

En başından başla
                                    

"Bence aşk; güzel bir yaraya izine sahip olmak gibi bir şey, tam açıklayamayacak olsam da öyle işte. Ne iyileşsin istiyorsun, ne de kabuk bağlasın. Sadece varlığına her gün şükrediyorsun. Kafan karıştı biliyorum, tam anlatamadım ama...''

Yok be güzel insan, sen çok güzel anlattın da ben anlamakta zorlanıyorum. Aynı şeyleri düşünecek kadar mı yakınsın bana? Aşkı tanımın nasıl benimle aynı olur? Kelimesi kelimesine nasıl böylesine aynı olur? Yoksa dediklerinde haklı mısın? Gerçek eşler fiziksel olarak değil de yüreklerinde mi benzer birbirine? Ben mi yanlış biliyorum. Benimki sadece görünüşten mi ibaret? Asıl aşk içte olan mı?

Allah'ım, hani her insan için bir mucize yaratırsın ya, benim mucizem de bu oğlan mı ki? Eğer bu ise, kalbimdeki yara beni öldürse de olur. Ben razıyım vallahi. Amin.

🚠

Selim'in aşk tanımından sonra kar yapışı durmuş ikimiz de yavaşça bulutların çekilip berraklaşan gökyüzüne bakıyorduk. Yıldızlar birbir ortaya çıkıp kendilerini gösterirken hepsinin parıltısı gözlerimize hoş bir manzara sunuyordu ama bazıları farklıydı. Bazı yıldızlar bize benziyordu. Onlarda kendimizi buluyorduk. Mesela ben bir tanesini seçmiştim bile.

"Şuradaki yıldız var ya, işte o benim," dedim. İşaret parmağımla küçük ama parlak bir yıldızı gösteriyordum.

"Hangisi? Şu çirkin olan mı?" diye sordu Selim muzipçe.

"Yine şaplak istiyor canın herhalde."

Gülümsedi. Gülümserken niye bu kadar tatlı oluyor ki? O gülümseyince kızamıyorum da. Tüm sinirimi alıp götürüyor. Tatlıca kıvrılan o dudakları, belli belirsiz görünen küçük gamzesi ve kısılan göz kenarları neden bu kadar tatlı ayrıca? Bazen bilerek komik şeyler söylüyorum ki gülüşünü seyredebileyim diye. Benim kadar umutsuz vaka da yoktur herhalde dünyada.

İkimiz de teleferiğin zeminine sırtüstü yatmış, kollarımız ile başımızı yükseltmiş, bir süredir yıldızları izliyorduk. Hatta Samanyolu'nu bile görebiliyorduk. Durup durup parmağımla samanyolunun üstünden gidip başından sonuna dek orada yüzüyormuşum gibi hissediyordum. Milyonlarca yıldız arasında ben...

"Sen hangi yıldız olmak istersin?" diye sordum. Sol kaşını kaldırarak düşündü.

"Hımm. Ben yıldız değil, güneş olacağım."

"Neden?"

"İşte."

"Bir sebebi olmalı ama."

Sonra düşündüm, güneş çıkınca ne olur? Tabii ki yıldızlar gider. Yani bu çocuk benim yok olmamı mı istiyor şimdi? Birden moralim bozuldu, canım sıkıldı ki sormayın. Yüzümü ters tarafa çevirdim. Hoş önceden de demişti zaten, buradan çıkınca görüşmeyelim diye. Beni yok etmesi anormal sayılmaz ama işte yine de üzüldüm.

"Güneş olurdum çünkü," dedi derin bir nefes aldı. Kollarımız bir birine değdiği için o nefes alırken ben de sarsılıyordum. Başım diğer taraftayken kendi kendime küsüyordum ama onu da dinlemeye devam ediyordum.

"Böylelikle seni benden başkası göremezdi."

Aniden yüzümü ona döndüm. Küslüğüm geçmişti birden. Böyle de tek kelimesi ile beni kendine çevirecek biri işte.

"Peh, beni bununla kandıracağını mı sanıyorsun? Güneş çıkınca yıldızlar yok oluyor. Sen benim yok olmamı istiyorsun. Tıpkı daha önce söylediğin gibi. Görüşmemek adına yani."

Bedenini yan döndürüp bana baktı. Ben sitemli konuşmuştum ama o rahattı.

"Şuna bak hele şuna! Nasıl da umutsuz vaka. Kızım saf mısın sen? Güneş çıkınca yıldızlar nereye gider? Ayakları mı var onların? Sadece insanoğlu güneşin yüksek ışıkları ile yıldızları göremiyor o kadar. Onlar durdukları yerde hep duruyorlar. Ve güneş hepsini görmeye devam ediyor. Asıl kör olan insanlar."

Vay be, ne güzel açıkladı dostlar içim eridi valla. Ben de onun gibi bedenimle ondan tarafa dönüp ellerimi yüzümün altına koyup ona baktım.

"Neymiş beni tek kendi görecekmiş. Bencil şey, ne olacak!" dedim gülümseyerek. Hoşuma gitmişti ve bunu ilk defa belli ettim.

O da güldü ve yeniden sırtüstü uzandı.

"Tamam sen güneş ol ama ben yine de yıldız olacağım," dedim. "Çünkü annem ve babam yıldız oldular."

Beğenmezce püskürdü.

"Kızım sen bari yapma ya, yok yıldız olurmuş yok bilmem ne. Rahmetli olmuş insanların özgür ruhlarını bir objeye sıkıştırmaktan vazgeçin artık."

Bu da mantıklı geldi dostlar. Ama bana böyle öğretmişlerdi ben ne bileyim. Eskiden beri yıldızlara bakıp annem ve babamı anarım.

"E peki, annem ve babam nerde benim?" diye sordum. Buna da mantıklı bir açıklaması vardır herhalde. Yavaşça elini kaldırıp önüme koydu ve sessizce "İşte buradalar, yani kalbinde," dedi.

İşte ondan sonra olan oldu dostlarım. İlk önce söylemeyeyim dedim ama baktım iş yanlış yere gidiyor.

"Selim, elin şu an olmaması gereken, yanlış bir yerde."

Aniden eline baktı ve kalbimin üstüne koyduğunu sandığı elini göğsümde görünce korku ile kocaman açıldı gözleri. Elini geri çekerken koyu bir çığlık attı. O çığlık atınca ben de attım. Sonra ikimiz de çırpınarak ayağa kalktık. Bir gürültü, bir gümbürtü. Birbirimizden kaçtık bir süre. Daracık teleferikte her kaşılaşmamızda çığlıklar kopuyordu. Bizim çığlığımıza birkaç yıldız düşmüştür herhalde. Aslında ikimiz de utanmıştık. İkimizin de hoşuna gidiyordu ve ikimiz de eğleniyorduk. Birbirimize o kadar çok benzemeye başlamıştık ki ikimiz de ne yaptığımızı gayet iyi anlıyorduk.

Öyle işte dostlar. Bizler, fiziksel olarak değil de diğer tüm yönlerde birbirine benzeyen tuhaf bir çift gibiydik.

TELEFERİKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin