2

3.8K 347 71
                                    

Sonunda deli gibi attığı mesajlara dayanamayarak engellemeyi iptal ettiğimde uygulamadan gelen uyarı ekranı belirmişti yeniden.

''Bilinmeyen Kullanıcı'yı engellemekten vazgeçtin.''

Kaşlarımı çatarak bir süre attığı mesajları okumaya başladım.

Bilinmeyen Kullanıcı:

-Lütfen engelleme.

-Yalvarırım.

-Başım çok ciddi belada ve iletişime geçebildiğim tek kişi sensin.

-Sen benim son şansımsın.

-Lütfen!

-Orada mısın?

- Lütfen mesajlarımı görmelisin.

-Tehlikedeyim ve düzgün düşünemiyorum.

-Farkındayım, hiçbir şey anlamıyorsun.

-Şaka yaptığımı düşünüyorsun muhtemelen.

-Ama yemin ederim her şey gerçek.

-Engelledin mi?

-Mesajlarım hala gidiyor ve sen de görüyorsun.

-Engellemekten vaz mı geçtin?

-Ah teşekkürler!

-Gerçekten engelleyeceksin diye çok endişelenmiştim.

Mesajlarını okuduğumda içimi rahatsız eden o his beni iyice sarmıştı. Gerçekten başı çok büyük bir belanın içinde olabilir miydi? Belki de abartılacak bir şey yoktu. Tereddüt içinde parmaklarım klavyenin üstünde dolaşırken mesajı gönderip beklemeye başladım.

Siz:

-Tehlikeden bahsetmiştin.

-Ne tehlikesi?

-Hiçbir detayı atlamasan iyi olur.

-Hala sana inanmıyorum.

-Her an engelleyebilirim.

Son mesajı da gönderince beklemeye başladım. Yazıyor işareti çıktığında mesajını bekliyordum sadece. Belki mesajlarım onu korkuturdu ve bu sayede bana gerçekleri yazabilirdi. Eğer inandırıcı gelmezse de... Onu öylece engelleyebilirdim sonuçta. Hala engelleme şansım var.

Bilinmeyen Kullanıcı:

-Şey...

-Sana şu an için bir şey anlatamam.

-Tabii buradan kurtulur daha güvenli bir yere ulaşırsam durum değişir elbette.

-Şu anda küçük bir kafedeyim. Yani kahvaltılık yediğin tarzda bir yer.

-Ve adamlar da peşimde.

-Daha doğrusu karşımdalar.

-Dışarıda sokak lambasının altında durmuş dışarı çıkmamı bekliyorlar.

-Bense elimde ki küçük telefona hayatım ellerimdeymiş gibi sıkıca sarılmış sana mesaj atıyorum.

-Üzgünüm, çok konuştuğumu düşünüyorsun sanırım...

-Ama gerildiğim zaman çok konuşurum.

-Ya da yazarım...

-Sadece çok gerginim ve bunu tuhaf bulacak olsan da, gerçek birisiyle konuşmak beni rahatlatıyor.

-Orada mısın?

Bir süre hareket etmeden telefon ekranına baktım. Cidden anlattığı gibi bir durum varsa başımın belaya girme oranı ne kadardı? Tüm gerçekleri bana anlatmış sayılmazdı. Hala neden peşinde adamlar var anlamış sayılmazdım. Daha onu tanımıyordum bile fakat içimden bir ses tuhaf bir şekilde ona yardım etmem gerektiğini söylüyordu. Belki de oynadığım oyunlardan biraz fazla etkileniyordum. Umutsuz kişi kurtarıcısına korkuyla yalvarır ve kurtarıcı doğru şeyi seçerek onu kurtarır. Belki burada da onun kurtarıcısı bendim ve gerçekten de yapacağım seçim onun hayatını belirleyecekti.

Tuhaf, fakat bunun düşüncesi hoşuma gitmişti. Hiç tanımadığım birinin kahraman olabilirdim. Ben de güvendeydim. Sonuçta onunla yan yana değildim ve tepesine binmiş bu felaketin bana ulaşma şansı hiç yoktu.

Siz:

-Evet, buradayım. Sadece seni oradan kurtarmak için en güvenli yolu düşünüyordum.

Bilinmeyen Kullanıcı:

-Gerçekten mi?

-Ah tabii ya.

-Bir an unutmuştum.

-Ne buldun?

Kaşlarımı çatarak bir süre ekrana baktım. Fransa'da birçok kahvaltı yapabileceğin restoran vardı. Peki bu hangisinde saklanıyordu? Sabırsız bir şekilde mesajı yazıp gönderdim ve kulaklığımı çıkartıp hırkamın cebine soktum.

Siz:

-Hangi kafedeyim demiştin?

Bir süre mesaj gelmedi. Bu sırada sırt çantamın üstüne bıraktığım laptopumu çıkardım ve açma düğmesine bastım. Laptop açılırken mesajın gelmesiyle beraber oturduğum yerde bağdaş kurup öne eğildim ve açılan laptopumun online haritasını açtım.

Haritada ki detaylar yüklenirken mesajı görmek için elime telefonu alıp mesajı sesli bir şekilde okudum.

Bilinmeyen Kullanıcı :

-Kafenin adı mı?

-Şey tabi, bir saniye.

-Evet. Burayı hatırladığımı biliyordum.

Ardından bir resim dosyasının gelmesiyle beraber bir an heyecanlanmıştım. Kendi resmini atmış olabileceğini düşünerek resmi indirdiğimde aslında bir broşürün çok iyi çekilmiş fotoğrafını attığını görmemle sesli bir nefes verdim. Broşürün arka planında Eyfel Kulesi'ni gördüğümde şaşırmıştım. Demek o Paris'teydi. Benden çok uzaklarda. Kesinlikle başım belaya falan giremezdi. Bu düşünceyle yüzümde bir gülümseme belirdiğinde bir tık rahatlamıştım. Artık ona yardım etme düşüncesi beni germiyordu bile.

Bilinmeyen Kullanıcı :

-Adı Maitre Restaurateur.

Haritaya girip, restorantın ismini yazıp açık adresini de ekledikten sonra konumun bulunmasıyla beraber öne eğildim ve kamerayı oynatarak restorantın çevresini inceledim.

Siz:

-Orada bir terasın olduğunu düşünüyorum.

-En azından buradan baktığım zaman bir teras görüyorum.

-Eğer terasa çıkarsan oradan başka bir çatıya atlayabilir, ya da arka çıkışa belli etmeden gidebilirsin.

Bilinmeyen Kullanıcı:

-Emin misin?

-Sanki dışarı çıkıp tüm gücümle kaçsam daha iyi olur gibi. Senin dediğin biraz zor.

Siz:

-Benim için sorun değil. Senin tercihin. İster benim dediğimi yap, ister kendi istediğini.

Bilinmeyen Kullanıcı.

-Ah pekala.

Mesajı açık bırakarak bir süre bekledim. Acaba hangi çıkış, yolunu seçecekti?

Bilinmeyen KullanıcıWhere stories live. Discover now