9- "tenin almış beyazlığını aydan"

922 93 25
                                    

9- "tenin almış beyazlığını aydan"


Lütfen düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın. 🌙

"Tenin almış beyazlığını aydan
Saçlarının rengi geceden
Bundan geceye sevdam..
Sen örterken benimle kalbini
Al aklım gibi hissimi
Al çünkü özlüyorum."


-






Yalanlar, yalanlar ve...yalanlar. Dünyada var olan ve en çok yapmamalıyız diye bize henüz küçük yaşlarda öğretilen ama bizim kurallara karşı gelen karakterlerimizin buna karşı çıkarak zorla, ısrarla, hiddetle ya da masumca yaptığı, yapacağı ve asla durmayacağı eylem. Yapmadığını söyleyen insan varsa eğer onu bile söylerken kendine yalan söylüyor. Yaptığını kabullenen insan ise henüz hiç görmedim.

Insanlar, sır saklar diye övülüyor. O, diyoruz. O iyi biri, neden? Sır saklayabiliyor.
O zaman...iyi biri diyoruz.
Hangi sır olduğu mühim değil. Bir arkadaşının yetim hanede altına kaçırdığını ablalar ona kızmasın diye saklayan bir çocuk iyi olabilir elbet. Ya da o öğlen yemek yiyemeyen bir çocuğa kimsenin görmediği bir yerden yemek verip, bunu kimsenin gözüne sokmadan, saklayıp kendince sır edinmiş biri de iyi sayılabilir.
Fakat, o gece birlikte gömdüğü cesedin sırrını paylaşan, güvenlice saklayan kişi iyi midir? Ortağına göre iyidir.

Kesin olan şeyler vardır.
Anneye söylenen yalanlar gibi. Evet yemeğimi yedim, ya da karnım ağrıyor, beni okuldan alır mısın? Gibi.
Bunlar pembe, toz pembe dediğimiz yalanlar. Ve evet yalanların da rengi var.
Peki sizce, sevdiğiniz adamın gözlerine bakarken onu sevmiyormuş gibi davranmaya çalışmanız, onu sevdiğinizi o ne kadar bilse de saklamanız, sizi iyi mi kılardı yoksa...cinayete ortak olan biri gibi kötü mü?
Ben ikisinden de uzaktım. Aradaydım, araftaydım. Nefes alamıyor, almak da istemiyordum. Yixing'in dedikleri aklımdan çıkmıyordu. Sehun'a adım atmamam gerektiğini biliyordum.

O gün televizyonuma dönük kanepede oturup, ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Yixing, okuldaydı. Ben ise okula gidemeyecek kadar yorgundum.
Dün ise, yine kanepedeydim. Aynı pozisyon ve aynı kıyafetlerle.
Önceki gün ise akşam kurulmuştum bu kanepeye. O günden beri öylece oturuyor, bir şey olsun. Olsun da öleyim diye bekliyordum.

Bir şey olmuyordu, televizyonu açıyor, kapıyordum. Ilaçlarım bitmişti, yenisini almaya bile çıkacak halim yoktu.
Ben kumandayla öylece oynarken, televizyon kapalıydı ve kumanda yere düştü. Geri almadım, kolumu on santim bile hareket ettiremiyordum. Ruhum çekilmiş, emilmiş gibi hissediyordum.

Ruh emiciler üç gün önce bana uğramış olmalıydı.

Her zamanki gibi kapımın anahtarla çevrilme sesi geldi, başımı yastıktan hiç kaldırmadan uyuyor numarası yaptım.
Ardından kapım açıldı ve misafir odasına (benim odama) Yixing'in ferah kokusu doldu.
Gözlerim kapalı olsa da hissediyordum irislerinin üzerimde olduğunu.
Derin bir nefes alıp titrek bir şekilde geri bıraktı. Iki adım attı ama ardından vazgeçmiş gibi geri dönüp kapıyı kapadı.
Çok geçmeden ocağın açılma sesi kulağıma doldu. Yemek yapıyordu. Oysa yemek yemek, boğazımdan bırak bir lokma geçmesini dudaklarımı aralamak bile istemiyordum.

Üç gündür, uyuşuktum.Yoktum, vardım ama bu evrende değil. Paralel evrende ise çoktan öldüğüme emindim.
Yixing her odaya geldiğinde uyuyor numarası yapıyordum, üç gündür eve gelip bana aynı şekilde bakıp evde biraz duruyor ardından uyanmadığımı anlayınca gidiyordu. Ona karşı rol yapmak istemesem de konuşacak halim, yoktu. Nefes almak istemiyordum.
Kalbim bile sığmıyordu vücuduma.

Kapım yeniden açıldı.

"Jongin..." dedi yumuşak ses tonu. Uyanmam gerek diye düşündüm. Gözlerimi açtım, siyah saçları üç günde ne kadar uzayabilirse uzamış, üzerindeki lacivert bol tişörtünün içinde yok oluyordu.

moonlight | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin