•Acıtan Dokunuş•

Start from the beginning
                                    

"Doğru. Tuttuğun ellerin bırakılmasına alışkınsın sen. Bak o gün tutmuştu şimdi benim ardımda..."

"Yeter." Dudaklarımın arasından zorlukla çıkan kelime, beynimin kanla dolup taşmış dağarcığından sıyrılandı. Onların ellerinden kaçan ipin ucunu kemiklerimin etrafına dolasam, zapt edemeyeceğim bir titreme sarmıştı duvara sinip kalmış bedenimi. Dişlerim birbirine çarparak, damağımda kuvvetli zedelenmelere yol açarken feri sönmüş gözlerimi Çağrı'ya çevirdim. "5 da-dakika ver... Ge-geleceğim."

Sinirin çöküp kaldığı yüzünde kabullenmeyişin izleri vardı ama çaresizliğimi gözleri gözlerime dokunduğunda gördü. Öfke çizgilerinin alnında bıraktığı izler tekrar kaşlarının çatığında açığa çıkarken, burnundan saldığı nefes sabırsızdı. Birbirine yaslı dişlerinin arasından kelimeyi saldı. "Tamam."

Çağrı adımlarıyla zemini döverek odasına girdiğinde kapanan kapının ardından yerde gezen bakışlarım tırabzanlara yaslanmış Efkan'nın yüzüne doğru tırmandı. Kollarını iki yana salmış, başını hafifçe geriye atmış dikkatle bakıyordu yüzüme. "Telefonda konuştuğun oydu." Sesi biraz öncekinin aksine, yoğun bir sızı hissettirecek kadar sakindi. "Sana ne söyledi bilmiyorum. Aranızda ne bok var onuda bilmiyorum. Yinede çabalamak bana koymuyor ama bugün benim şuramda bişey kaldı." Dedi işaret parmağıyla boğazını göstererek. Ardından canımı acıtarak güldü. Canımı acıtsa bile çok güzel güldü.  "Simit istedin ya hani, döndüğümde elimde simitle diktin ya beni oraya, inan tam şuramda kaldı o heves."

İnen eliyle, göz çukurlarıma soluk bir damla ilişti. "Efkan ben..." Kuruyan dudaklarıma sırnaşan gözyaşını elimin tersi iteledi. "Yaparım sandım. Başarabilirim sandım. Ama anlamıyosun beynimin içini yığıntı. Kanım çöp, kalbim kuru. Ya-yapamam. İs-istemiyorum."

"Bana söyleseydin!" Diye bağırdı sonunda dağınık suratıma patlayarak. "Ona koşmadan önce bana söyleseydin!"

Tırnaklarımla bileklerimi kaşırken kendi içime gömük bir sakinlik ve titrek bir sesle konuştum. "Seninle gelmem ya-yanlıştı. Be-benim kafam hiç yerinde değil."

Üzerime doğru adımlayarak bakamadığım yüzünü, yüzüme eğdi ve burnumun ucuna kadar girerek sert nefesini yüzüme saldı. "Yanlıştı öyle mi?" Sıcak nefesi göğsümün ortasında ki soğuk kalbimi ısıtırken, ona yalan ve sahtelikleri sunan dilim susmadı. "Evet. He-hepsi yanlıştı."

Gölgesinin kuytusuna gömseler, hâlâ yaşamayı arzulayacağım kadar doğruydu o. Kalbim kendi sıkışıp kalmış toprağını, içime akan gözyaşlarımla ıslattı.

"Tamam kabul." Diye konuştu sesinin ayarını düşürerek. Bedenim duvarın üzerine tamamıyla sinecek kadar, üzerime yaklaştı ve kemikli parmaklarıyla bileklerimi avuçlarının içine aldı. "Yanlıştı, kabul." Alnını alnımın üzerine yasladığında, gözlerim acıyla kapandı ve genzimde kızıl kıyamet bir yangın başladı. "Ama şunu bil ki, o sikik doğrular benim umrumda değildi."

Başımı yana doğru çevirdiğimde, alnı şakağıma yaslandı. "Uzaklaş Efkan." Sesim soluğumdan önce kesilmeye meyillendi ama parça parça edilen dilimin sivriliğinde benim kalbimdi. "Git. İstemiyorum, doğrularını da, yanlışlarınıda."

Bileklerimin içine sızdığı parmakları gevşediğinde, bedenini geriye çekti. "Gideyim." Dedi histerik bir sesle. Mavi gözlerine kısaca, ürkek bir bakış attığımda harelerinin karanlığı kalbimin paslı yanlarına kadar sıçradı. "Sende git, rahat rahat öldür kendini. O cesur görüntünün altında yatan korkaklığın, yakacak senin başını."

Papatya Mezarlığı (Eroin) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now