Özel Bölüm

61 10 15
                                    

Sarp

Televizyonun sesi uğultu halinde felaket telallığı yapmaya devam ediyor bir çok ailenin tam da orta yerine ateşi düşürüyordu. Kaç kişi, kaç aile, kaç topluluk şuan şaşkınlık ve üzüntü içerisindeydi? Sesin pençelerine takılıp kalbi ağlayan kaç insan vardı?

Umut, küçük bir umut olsun ölmemiştir diyebilecek umutları olması bile ayakta tutardı insanı...

Bende şimdi onlardan olmuştum. Bir umut belki Alev'e bir şey olmamıştır, demekten başka bir şansım yoktu. Berk televizyonu kapatacağı vakit çıkan görüntüler ile durmuştu.

"Haberi duyan aileler havaalanı koştu. Polis ekipleri, aileleri uzaklaştırırken getirilen cesetlerin aileleri cenaze nakit aracının ardından hastaneye gittikleri bilgisi geldi."

Hızla araba anahtarlarını kapıp çıkışa koşarken herkes ayaklanmıştı. Havaalanına kadar ölüm sessizliği arabayı hakimi üzerine almıştı.

Ulaştıkları anda arabayı nereye park ettiğini umursamadan koşmuş ve cenaze geldikçe yeni yeni isimler sıralanıyordu lakin bekledikleri isim hâlâ yoktu. Kapıdan çıkan son cenaze torbası ile üzerinde yazan ismi okumak için eğilmişti görevli. Hissetmiş gibi gözleri gözlerimi bulmuş bir iki saniye sonra etrafa bakarak gür bir ses ile ismi okumuştu.

"Alev Yenen."

Görmek duymaktan daha beterdi. Zehrini iyice vücuduna aşılıyor ve kurtulmak için elinden geleni yapıyordu sanki. Anahtarı Fırat'a fırlatıp aracın yanı uçmuştum adeta.

Kalbim çok hızlı yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Güvenlik görevlisinin önünde durup beni engellemeye çalışmasıyla yüzüne sert bir yumruk atıp yana savurmuştum. Araca ulaştığımda kapıları kapatmışlardı.

"Sizinle geleceğim!"

Aracın şöförü ile aynadan göz göze gelmiştik. Şaşkın bakışları benimle arkamda bir yerde gidip geliyordu. Aracın diğer tarafının kapısı açıldı ve içinden inen genç bayan şaşkınlık ile bana bakarken önünden geçip araca bindim.

"Hey, orası benim yerim!"

Dışarda kalan kızın çemkirmesi yüzümü buruşturmama neden olurken bakışlarımın odağı bana sinirle bakan yeşil gözlere kaydı.

"Artık benim! Çemkirip durma cadıya benziyorsun." Yeşil gözlerdeki sinir yerini iki saniyeliğini şaşırmaya bırakıp geri öfkeye bürünmüştü.

"Hadi, artık beklemesene kardeşim gidelim!"

Şoför gaza bastığında kız hâlâ arkada sinirden deliye dönmüş bir şekilde arkamdan bağırıyordu. Pek de umrumda olduğu söylenemezdi.

Araç sürekli sağa sola sapıyor, kavisli yollardan geçiyordu. Arada bir arkaya bakıp tanıdık araç var mı diye bakıyordum lakin gelen giden yoktu. Ani fren yapan araç ile düşüncelerimden sıyrılıp geldiğimiz hastaneye diktim bakışlarımı.

Kapıda hazır bekleyen sağlık görevlileri hızla koşarken bende inmiştim araçtan.
Bedeni artık ceset torbasının içinde değildi. Siyah saçları etrafa dağılmış yüzünün bir kısmını kapatmıştı. Kolları bacakları kan içinde görüntüsüne daha fazla bakamayacak hale gelince kaçırmıştım gözlerimi.

Nehir'in sesini işitince arkamı dönüp baktığımda gördüğüm manzara bundan ibaretti artık. Kendimi kasmaktan kafayı yemek üzereydim.

"Ablam nerede? Onu görmek istiyorum, bırakın beni... bırakın!" Nehir kollarından tutan Fırat ve Berk'ten kurtulmak için kendini yerden yere savuruyordu.

Nehir yapılan sakinleştirici ile durmuştu ama sayıklamaya devam ediyordu. "Ablamı göreceğim..."

Saçlarına hafif ak düşmüş yaşını göstermeyen adam yanımda bitince ona dönmüştüm.

"Hastanın yakınları sizler misiniz?" Onaylar biçimde başımı sallamak dışında bir tepki vermemiştim. İşaret ettiği yere baktığımda yarı baygın içeri taşınan Nehir'e bakıp doktora geri dönmüştüm.

"Durumu pek imza atabilecek gibi görünmüyor."

"Sadede gel!"

"Yani ölen kişinin yakınlarından organları bağışlanmasını istiyorsa imza atması gerek." Alev'in götürülen bedenine baktım.

"Durumları zor uygun bir organ bulmak uzun sürer." Üzgün gözler ile hastane duvarına çökmüş aileyi izliyordu. 

"Üzücü bir durum. Aslında ölen kişilerin aileleri organları bağışlasalar uygun organ bulmak daha kolay olurdu. Lakin çoğu insan bunu yapmıyor. Ben öldükten sonra organlarımı bağışlamak isterdim." Bir müddet durduktan sonra bir anda bana dönmüştü.  "Sarp eğer olaki ölürsem organlarımı bağışlıyorum ben. Eğer ben ölürsem ve imzayı senin atman gerekirse imzala..." 

"Peki. Ben atarım imzayı." Doktor uzun bir baktı ve gözleri bir an elimde dolanıp yüzüme geri çıkarttı.

"Nesisiniz?" Ağzımı açsamda diyecek bir şey bulamayınca geri kapatmak zorunda kalmıştım.

"Pekala, yürüyün." Kelimeler boğazıma dizilmişken hastane koridorlarında yol alıyorduk. Geldiğimiz odanın önüne baktım.

"Siz burada bekleyin."

"Alev içeride mi?" Doktor sorumu yanıtsız bırakıp içeri girmişti. Ayakta duracak dermanın kalmadığında köşedeki oturakta beklemeye başladım. Doktor elinde birkaç kağıt ile çıkıp tam karşımda durmuştu.

"Bunları imzalarsanız..." elinden hızla aldığım kağıtlar ile geri susmuştu. O zaman benden istediğini yapıyordum şimdi Alev. Beni görüyor musun? Sesi mi duyuyor musun? Bunu benim yapacağımı bildiğin için mi bana söylemiştin Alev? 

_______________________
Selam 😁😁 Özel bölümümüz Sarpın cenaze sonrası hissettikleri içindi...

Öncelikle bu fikri veren arkadaşım, kardeşim kategorisindeki Lavanta-chan 'e teşekkür ediyorum. Thanks bebeğim😘😘

Ve de hala burada durmaya devam eden herkese teşekkür ederim 😊

Diğer bir konu ise😄😄 Yeni bölümler en yakın zaman da gelir😁

  

Tesadüf mü, Kader mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin