anlatılmamış gerçek'

Beginne am Anfang
                                    

"Namjoon Hyung ile daha sonra tanışırım, ben... Ben her şey için teşekkür ederim Hyung."

"Teşekkür etme artık Jimin." derken gülümsemişti kafasını yana eğip.

Yoongi ona kapıyı açtığında saçlarını karıştırıp açılan kapı ardından terliklerini giydi. Saçların karışmasına gülümseyen Yoongi, Jimin tam giderken kolundan tutmuştu ve beklemesini söylemişti.

İçeriden bir elinde gaz lambası diğer elinde telefonu olarak döndü. Gaz lambasını direkt uzatıp bir şey söylememişti ki Jimin bunun karşısında yalnızca gülümseyip kafasını aşağı yukarı salladı ve lambayı aldı. Telefonunu da Jimin'e uzattığında rakamlar yazılmak için Jimin'in parmaklarını bekliyordu. Yine hiç bir şey söylemeden anlaşmalarına devam edip Yoongi'nin elinden telefonu alıp numarasını girdi. Kaydedip ona uzattığında siyah saçların altındaki gülüşün ne kadar içten olduğunu gördü.

"Seni...Arayacağım." dediğinde Jimin elini kaldırıp sallamakla ve geri geri adım atmakla yetindi. Bıraksa 32 diş gülecekti ama dudaklarını birbirine bastırıyordu.

"Görüşürüz Hyung, teşekkür ederim." dedikten sonra kendi kapısına ulaşmış ve açmıştı. Yoongi önce teşekkür edişine göz devirip sonra da gülümseyip el sallamış ve kapısını kapatmıştı.

-

Jimin hızla odasına giderken serbest bıraktığı gülüşünü tutamıyordu. Her dakika başı düne geri gidiyor, Yoongi'ye sarılıyor ve ağlarken onun dokunuşlarını hissediyordu. Hatta omuzları üstünde hala dudakların ağırlığı var gibiydi. Yeni hayatına kendisi bile yeni adapte oluyordu ve hızla yaşanan bu olaylardan sonra ne düşündüğünü de bilmiyordu ne olacağını da. Özellikle Yoongi'nin o cümlesi aklından çıkmıyordu.

'Ben senin ışığın olabilirim Jiminie.' Bu cümle Jimin için çok özel ve ağırdı. Jimin taşıyabilir miydi ki bu ağırlığı?

Sorularla boğuşurken telefonunu eline almıştı ve ders saatine 40 dakika kaldığını gördü. Önce salonu dün bıraktığı halden kurtardı. Jin zaten çok yorgun gelecekti bir de ona salon toplatmak hoş olmaz diye düşündü.

Hızla duşa girdi ve hazırlanmaya başladı. Altına siyah kot pantolonunu geçirip üstüne sarı-siyah bir gömlek giymişti. Saçlarını üstün körü kurutup tarağıyla alnının üstünde düzgün durmasını sağladı. Aynadaki görüntüsüne baktı, gülüyordu. Gülümsemesi onu geldiğinden beri terk etmemişti. Bu hissettikleri neydi? Doğru muydu? Emin miydi?

Jimin bu zamana kadar Taehyung'un kardeş sevgisi ve annesinin sevgisi dışında sevilmediğini düşünüyordu. Karşısına elbet beğendiği insanlar çıkmıştı fakat Jimin ne zaman karşılarına çıkma teklifi etmek için çıksa reddediliyordu. Lise 2 öğrencisiyken hoşlandığı bir kız vardı. Jimin her zaman ilk adımı atabilecek cesarete sahipti, baskın taraf olmaktan korkmazdı.

Kızla arkadaşlık kurup, olabileceğinden emin olduğu belirli bir yerden sonra açılmıştı ki kızın zaten bir sevgilisi olduğunu öğrenmişti. Elbette çok yoğun duygular beslediği birisi olmadığı için acı çekmemişti fakat yalnızlığı en koyu renginde yaşamayı çok iyi biliyordu. Artık yorgun düşüp elini ayağını çekmişti duygulardan. Geçmişin ona kazandırdıkları arasında öz güveni gittikçe azalırken bir şeyler hissetme korkusuna kapılıyordu. Birisini beğeneceği an kafasında 'Hayır' butonuna basıp geçtiği için uzun zamandır aşk hayatında reddedilme vakası bile olmamıştı.

Ama şimdi, değişik bir şeyler vardı. Hayır butonuna daha ilk gördüğünde bile basmak isterken yapamıyordu ve Yoongi durmadan beyninin içinde dolanıyordu. Eşcinsel olarak bir ilişki düşünmemişti bu zamana kadar ama dün gece hissettiği huzur belki de bu zamana kadar yanlış tenler, yanlış beğenilerin peşinde olduğunun kanıtıydı. Belki de onca reddedilme, onca yalnızlığın sonu Yoongi'ye çıkacaktı.

write us •yoonminWo Geschichten leben. Entdecke jetzt