9.Bölüm

129 16 11
                                    

   Zor da olsa ellerimden destek alarak ayağa kalmaya çalıştım. Tek başıma ayağa kalkmayacağımı anlayan polis memuru koluma girerek ayağa kalkmamı sağladı. Dizlerim acıyordu fakat ondan daha kötüsü göğsümün üzerinde olan acıydı. Göz yaşlarımın akmaması için direnirken tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım.

"Lütfen geçeyim. Onlar benim çocuklarım." Son bir gayretle söylediğim sözler üzerine polis memurunun gözlerinin içine bakmaya başladım.

"Gökhan bırak geçsin." Arkadan gelen sesle önümdeki polis memuru başını yukarıdan aşağıya bir kez salladı. İzin veren kişi adının Gökhan olduğunu anladığım polisin üstü olmalıydı.

"Geçebilirsiniz." Minnetle gözlerimi kapatıp açtım. Söyleyecek sözüm kalmamıştı.

"Girmenize yardım edeyim. Tek başınıza yürüyebilecek gibi görünmüyorsunuz."

Her ne kadar reddetmek istesem de şu an öyle bir lüksüm yoktu, yürüyemeyeceğimi biliyordum. Usulca başımı aşağı yukarı sallayarak Gökhan isimli polisin koluma girmesine izin verdim. Tek eliyle beni tutarken diğer eliyle kalabalığı uzaklaştırıp kapıyı açtı. Demir kapının gıcırtıyla açılma sesi kulaklarımı tırmalarken daha fazla güçlü kalamayacağımı hissediyordum.

Başımı aşağıya eğdiğimde çoktan demir kapıdan geçerek içeriye girmiştik. Göreceklerime hazır mıydım bilmiyordum. Kulaklarıma dolan ağlama sesleri içimi acıtıyordu. Bir gayretle başımı yavaşça yukarıya kaldırdım. Herkes mahvolmuştu. Dışarıdaki ambulansın yanında bir ambulans da içeride vardı. Etrafı gözlerimle taradığımda çocukların bir köşede ağladığını gördüm. Başlarında kimse yoktu. Yurt müdiresi ve birkaç görevli içerideki polis memurlarına ifade veriyordu. Hepsi yıkılmış görünüyordu.

    İlerideki kan yığınını görmemle gözümden bir damla yaş firar etti. Sonra bir diğeri daha onu izledi, bir tane daha, bir tane daha... Ayaklarım beni çocukların olduğu yere yöneltti. Gözlerim bulanıklaşmış artık etrafı seçmekte zorluk yaşıyordum. Yumruk yaptığım sol elimi gözüme bastırdım. Çocuklar benim ağladığımı görürlerse daha çok ağlarlardı.  

Yüzüme her zaman yaptığım gibi sahte bir gülümseme yerleştirdim.  Adının Gökhan olduğunu öğrendiğim polis memurunun koluna tırnaklarımı geçirdiğimi ancak ona baktığımda fark etmiştim. Yüzünden çok belli olmasa da acı çektiğini anlayabilmiştim. Elimi gevşetip çekecekken elimin üzerine koyulan elle duraksadım.

''Sorun değil. Devam edelim.'' dediğinde usulca başımla onayladım. Konuşacak takatim kalmamıştı. Dudaklarım ve ağzım kurumuş, yanaklarım kuruyan göz yaşlarımla birlikte gerilmişti. 

 Çocuklara doğru bir iki metre ilerlediğimde beni fark eden birkaç çocuk hızla oturdukları yerden kalkarak bana doğru koştular. Elimi polis memurunun kolundan çekerek bana koşan çocuklara kollarımı açtım. Henüz üç yaşında olan Emre kucağıma atlarken, diğerler çocuklar  da bacaklarıma sarılmıştı. 

''Çok korktum Başak abla.'' diyen Emre'nin başına bir öpücük kondurup bir elimi sırtından çektim ve diğer çocukların başını hafifçe okşadım.

''Korkma can içim. Geçti.'' dediğimde başını boynuma gömdü. Ağlamamak için kendimi zor tutarken bunu onlar için nasıl büyük bir travma olduğunu biliyor sakin kalmaya çalışıyordum.

Gözüm polis memuru Gökhan'a kaydığında elini birkaç çocuğun başına koymuş okşadığını gördüm. Ağlayan çocukları nasıl sakinleştireceğimi bilmiyordum. Daha kendimi zor sakinleştirirken küçücük çocuklara nasıl sakin olun geçecek derdim?

  Omzuma dokunan elle kucağımda Emre'yle arkamı döndüm. Gördüğüm yüzle gözümden bir damla yaş firar ederken gözlerimi sıkarak diğerlerinin gelmesini önlemeye çalıştım. Hanife ablanın yüzü bir günde çökmüş gibiydi. Sanki on yıl yaşlanmıştı. Göz altları simsiyah, gözleri kıpkırmızı olmuştu. Emre'nin başını öperek onu yere indirdim. Hala usul usul ağlamaya devam ediyordu. Yanımdaki polis memurunun gözlerine baktığımda ne dediğimi anlamış gibiydi. Emre'yi kucağına alıp birkaç adım geri çekildi.

Tarçınlı KurabiyeWhere stories live. Discover now