8.Bölüm

147 18 32
                                    

   Karşımda tek boynuzlu pijamalarıyla duran kızıl, kıvırcık saçlı kıza garipçe baktım. En az yirmi beş yaşında görünüyordu fakat üzerindeki pijamalar onda nedense eğreti durmamıştı. Kızın yüzünde kocaman bir gülümseme elinde ise beyaz porselen bir tabak vardı. Aramızda geçen garip sessizliği kız bozdu.

"Merhaba. Ununuz var mı acaba?"

Gözüm ve aklım hala kızın pijamalarında olduğundan olsa gerek soruyu algılamam birkaç saniyemi almıştı.

"Affedersiniz ne istemiştiniz?" diyerek durumu toparlamaya çalıştım.

Başını hafifçe yana eğdi. "Tekrar merhaba. Tabi bodoslama daldım konuya. Ben Tuğba. Karşınızdaki kiralık eve dün taşındık. Anneme un lazımmış da ışığınız açık olunca en yakın yer diye buraya geldim. Gerçi annem markete yollamak istedi doğrusu ama üşendiğim için gitmek istemedim. Neyse ununuz var mı acaba? "

Kız hala gülümsemeye devam ederken sıkıntıyla bir nefes aldım. Ne kadar çok konuşuyordu bu kız? En azından  dürüst olması hoşuma gitmişti. Çoğu zaman bende dışarıya çıkmaya bile üşenirdim hatta bıraksalar yıllarca odamda yaşar giderdim fakat öyle bir lüksüm yoktu.

Adının Tuğba olduğunu öğrendiğim kıza tebessüm ettim. Bu aralar her şeye gülümsüyordum. Deniz resmen devrelerimi bozmuştu.

"Merhaba ben de Başak. Memnun oldum. Yeni eviniz hayırlı olsun."

Elindeki tabağa uzandığımda sol parmağında bir yüzük olduğunu fark ettim. Demek ki Tuğba nişanlıydı. Aman neyse ne diyerek kızın elindeki tabağı aldım.

"Un olması lazım. İki dakikaya koyup geliyorum." Kızı ayıp olmasın diyerek eve davet edip etmemek konusunda biraz tereddüt etsem de kabalık olmaması için en azından teklif etmem gerektiğini düşünerek sordum.

"İçeriye geçmek ister misin?"

Tuğba "Tabii ki." diyerek ayağındaki pembe terlikleri kapının dışında bırakarak içeriye girdi. Çoraplarının da pembe olduğunu görmemle büyük bir pembe zehirlenmesine maruz kalmamak için hızla başımı çevirdim.

Kızın bu kadar samimi olmasına ve ilk defa tanıştığı birinin evine girmesine şaşırsam da belli etmemeye çalıştım. Tuğba'ya elimle salonu gösterip kapıyı arkasından kapattım. O içeriye geçtiğinde elimdeki tabağı göz hizama getirip başımı iki yana salladım. Un mu? Gerçekten mi?

Mutfağa girerek ocağın yanındaki dolaptan unu bulup çıkarttım. Porselen tabaktan taşmayacak şekilde unu doldurduğumda salona doğru ilerledim.  Anneannemin gülerek kızla konuştuğunu gördüğümde kıza gıcık olmak için kendimce bir sebebim olmuştu. Elif sultanı herkesten kıskanıyordum ama kendimce sebeplerim vardı sonuçta o benim tek ailemdi.

 Elimdeki unu kabaca kıza uzattım. ''Buyur.'' dediğimde anneannemin kaşlarını çatmış bakışlarıyla karşılaşmıştım.

''Kızım o ne öyle kovar gibi? Kızı bırak otursun biraz.''

Tuğba oturduğu yerden ayağa kalkarak elimdeki un tabağını aldı. ''Başka zaman Elif Teyzecim. Hem sabah okula gideceğim eşyalarımı ayarlamam lazım.'' 

Anneannem yüzündeki gülümsemeyi bozmadan kızla birlikte ayağa kalktı.  ''Okuyor musun kızım? Hangi bölüm?''

Tuğba başını iki yana sallayarak ''Hayır okumuyorum. Matematik öğretmeniyim.'' dediğinde gerçekten şaşırmıştım.  Tek boynuzlu pijamayla dolaşan bir matematik öğretmeni hayatımda görmemiştim. Böyle düşününce içimdeki gülme isteğini bastıramayarak garip bir ses çıkardım. Anneannem ve Tuğba'nın garip bakışlarına maruz kaldığımda boğazımı temizledim.  ''Affedersiniz. Hayatımda hiç tek boynuzlu pijamayla gezen bir matematik öğretmeni görmedim.''

Tarçınlı KurabiyeWhere stories live. Discover now