6.Bölüm

184 26 12
                                    

Elimdeki metal kaşıkla bardağın içinde daireler çiziyor kendimce küçük bir hortum oluşturuyordum. Dakikalardır konuşmadan sadece oturuyorduk. Gerçi konuşmuyor muyduk, konuşamıyor muyduk emin değildim . Söylenecek çok şey olmasına rağmen susulan daha çok şeyimiz vardı. Karşımdan gelen öksürük sesiyle elimdeki kaşığı bardağın içine bırakıp başımı kaldırdım. Karşımdaki gri gözlere kilitlendim, hala bomboş bakıyorlardı. Beni tanımamış olması kalbimi biri ayaklarının altında eziyormuş gibi hissettiriyordu.

''Anlatacak mısın?'' Ne anlatacaktım? Neyi anlatacaktım ki?

''Neyi?'' Şuursuzca sorduğum bu soru içinde olduğumuz bu duruma göre çok mantıklı bir o kadar da mantıksızdı. Birden karşısına çıkan, durduk yere bayılan bununla da yetinmeyip ahtapot gibi ona sarılan bendim. Bir şeyler anlatmamı bekliyor olmalıydı ama bende ondan çok şey bekliyordum.

Ben konuşmayınca devam etti. '' Kim olduğunu, beni nereden tanıdığını, durduk yere bana neden sarıldığını?'' Kaşlarını havaya kaldırıp ellerini daha sayayım mı dercesine iki yana açtı. Üç soruyu aradan geçen on sekiz yıla nasıl sığdıracaktım? Ondan bir şeyler anlatmasını beklerken şimdi anlatacak kişi ben olmuştum. Daha yaşadığına bile doğru dürüst sevinememişken kendimi burada bu durumda bulmak canımı sıkıyordu. Anlatması zordu ve uzun sürecekti ama bir yerden başlamam gerekiyordu.

''Ben Başak.'' diyerek yutkundum. Bir tepki vermesini bekliyordum. Gözlerine daha derin baktım, o gri gözler şimdi bana çok uzaktı. Az önce yaptığı gibi beklentiyle kaşlarını havaya kaldırdı. Benimse başım hayal kırıklığıyla tekrar aşağıya düşmüştü. Ne bekliyordum ki yıllardır ben onu özlerken o beni hatırlamıyordu bile.

''Ben -'' Sözümü bölen bir telefon melodisiydi. Ciğerlerime derin bir nefes çektim. Bu bana söyleyeceklerimi toparlamam için zaman kazandırırdı.

Deniz '' Affedersin.''diyerek masanın üzerindeki telefonu aldı. Ekrandaki isim onu gülümsetmişti.

''Efendim.'' Karşıdan bir kadın sesi geliyor, kadın hararetle bir şeyler anlatıyordu ama anlayamıyordum. ''Senin zevkine güveniyorum. Bence de orkideler nikah masasına çok yakışır. Şu an bir işim var o yüzden gelemiyorum tamamdır akşam görüşürüz. Bende seni.'' diyerek telefonu kapattı. Yüzündeki gülümseme telefon konuşmasının ardından yavaşça silinmişti.

Benden hala bazı cevaplar bekliyordu. Benimse aklım arayanın kim olduğunda ve gerçekten beni iş olarak mı gördüğündeydi. Hadi ama benimle bu kadar resmi olmamalıydı. Aklımda bir şimşek çaktığında içten içe gülümsedim. Arayan üvey annesi olmalıydı. Düğün için çiçek seçiliyordu ve o da oğluna sormak istemişti. Aklıma takılan küçük bir soru işareti ise ailesinin burada olmamasıydı. Önceden oturdukları evin yeni sahipleri başka bir yere taşındıklarını üç ay sonra düğüne geleceklerini söylemişti. Deniz'i ziyarete gelmiş olabilirler miydi?

Deniz'in Derin Teyze'den sonra başka birine anne dediğini hayal edemiyordum. Canını çok acıtmış olmalıydı. Onun hissettiği acıyı düşününce benimde kalbimde ince bir sızı oluşmuştu, acıyla gözlerimi kapatıp açtım. Deniz beni hatırlayacaktı. Çocukluk arkadaşını nasıl unutabilirdi ki? Ona birkaç anımızı anlatacaktım ve beni hatırladığında sorduğu soruların ne kadar saçma olduğunun farkına varacaktı. O zaman kafasına sertçe bir tane patlatacaktım.

Gözlerimi tekrar Tarçınımın gri gözlerine sabitledim. ''Ben Başak. Başak Sözgen. Senin çocukluk arkadaşınım.'' Göz bebekleri yavaş yavaş büyüdü. ''Ço..Çocukluk?'' Neden kekelediğine anlam verememiştim. Başımı sakince aşağı yukarı salladım, dışarıdan sakin görünüyordum ama içimde fırtınalar kopuyordu.

Tarçınlı KurabiyeWhere stories live. Discover now