35.Bölüm

9.4K 732 572
                                    

Jungkook'un koluna girdim ve uzun hol boyunca yürümeye başladık. Erkeksi parfümünden birkaç nefes daha almak için biraz daha yakınına sokulduğumda dudaklarında beliren kendini beğenmiş gülümseme ile iç çektim.

Asansöre ulaştığımızda uzun işaret parmağını ok tuşuna bastı ve kapının kenarına yaslanıp, gözleriyle beni baştan aşağı süzdü.

"Senin için okulda ne kadar erkek varsa dövdük.  Daha sana açılamadan elleri ayakları kırılıyordu yavrucakların."

Bunu ilk defa söylemesiyle şaşırırken omuz silktim.

"O zamanlar anlamıyordum sende ne bulduklarını ama fıstık gibi kızmışsın."

Gülerek söylediği şeyle omzuna sert bir yumruk geçirmemle acıyla inlemişti. Her gün narin gözüken ellerle basketbol topu pataklıyordum ben.

Asansör geldiğinde ondan önce davranarak bindim ve arkamdan binip, zemin kata bastı. Kollarımı bağdaştırmış karşıma bakıyordum. Güzel demesi hoşuma gitmişti fakat..

"En azından birisi ulaşabildi."

Kyul'u kastetmemle kaslarının yeniden gerildiğini görmüştüm.

"Seni baloya davet ettiği günü hatırlamıyor musun?"

Trajedi.

Asansör kapısı açılınca aynı hizada kapıya doğru yürümeye başladık ama bu sefer koluna girmemiştim. Tekrar okuldan bahsedince aklıma Bum'un saçını okşaması, ona sarılması, öpmesi, dokunması gelmişti ve bu, kalbimde yanan ateşi yelleyerek daha da büyümesini sağlıyordu. Esen rüzgarı tenimde hissedemiyordum bile.

Bağdaştırdığım kolumu hafifçe çekti ve aşağı düşen elimi tuttu.

Ah

Kalbim

Sıcacık eli, soğuktan hafif kızarmış elimi ısıtırken dudaklarımda oluşan hafif bir tebessümü engelleyemedim. Ne olursa olsun şu an benim yanımdaydı. Asla Jungkook'a 'biz neyiz' gibi bir soru yöneteceğimi, yöneltebileceğimi zannetmiyordum.  Zaten illa ki bir adı olmasına gerek yoktu. Hissediyordum ve onun da hissettiğinden emindim. Bu bana yeter de artardı.

Yakındaki çin restorantına doğru giderken üzerindeki, üzerime örtmesiyle kokusunu daha yakından almanın sevincini yaşamıştım. Yeni yağmur yağdığı belli olan hava da ıslak kaldırım taşlarının üzerinde, sevdiğim adamla yürümek paha biçilemezdi.

Islak ağaç dallarında akşam olmasına rağmen birkaç kuş ötüşüyordu ve Berlin'in her renkten insanı işlek sokakta yürüyor, gülüşüyor, şarkı söylüyordu. 

Restoranta girmemizle herkesin çoktan masada toplandığını görünce şaşırmıştım. Ne ara ışınlanmışlardı. Güzel havada yürümek için bir sokak dolanmıştık, onlar çoktan yerleşmişti.

"Hadi!"

Jin, eliyle bizi çağırdığında hala elimin Jungkook'un elinde olduğunu fark etmeden ileriye doğru bir adım attım.

Taehyung'un ağzına attığı kalamar çubukların arasından masaya düşerken, diğerleri hep birlikte bizim kenetlenmiş ellerimize bakıyorlardı. Telaşla elimi çekmeye çalıştığım sırada Jungkook'un elimi daha sıkı tutmasıyla karasız bakışlarımı ona çevirdim. Fakat gayet kararlı bir şekilde bizimkilerin olduğu masaya bakıyordu.

Elbette herkes küçüklükten bu yana yakın olduğumuzu, son olayların bizi daha da yakınlaştırdığını biliyordu fakat asla bunu 'sevgililik'  adı altında görmemişlerdi. En başta Jungkook'un arasının en iyi Tae ile olduğunu biliyorlardı.

ruins /jungkookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz