Teni bembeyaz olmuş ve kahkülünün kapatamadığı alnından boncuk boncuk terler dökülmeye başlamıştı.

"Bir şeyi yanlış biliyorsun."

Bana doğru bir adım attı.

"Senden gerçekten hoşlanmıştım."

Yutkundum ve başımı olumsuz anlamda salladım.

"Kimse hoşlandığı birini ölüme terk etmez."

"Jungkook'un adamlarına haber veren bendim,Yeon."

Bakışları üzerimde yakıcı bir şekilde gezinirken dişlerimi sıktım.

"Yarış pistinde o odaya girdiğin anda ölecektin. İkinci plan yine seni arabayla yarışa sokmamdı, evet. Ama ben seni ormana çektim ve Taehyunglar'a verdim. Sence öz babam, piç olarak gördüğü oğlunu mu seviyor yoksa biricik Kook'unu mu?"

"Benden ne istiyorsunuz?"

Bıkkınca ellerimi aşağı bırakıp, kaşlarımı çattım.

"Ölmeni istiyorlar. Babanın bir trilyonluk borcunun böyle kapanacağını düşünüyorlar ama buna asla izin vermeyeceğim."

Yanımdan geçip, hızlıca merdivenleri indiğinde öylece kalakalmıştım.

+

"Gerçekten artık mutlu olduktan sonra mutlu olduğumun iki misli katı bunun cezasını çekmek istemiyorum."

Rüzgar hafifçe saçlarımı savurdu ve titredim.

"İnsanlar çok karmaşık. Bir düğümünü çözdüm diyorsun bi bakıyorsun önünde bir yumak var."

Kurumuş alt dudağımı ıslattım ve ona bakarak konuşmaya devam ettim.

"Ama sen beni çok iyi anlıyorsun."

Gözlerinin içine baktım.

"Miyav."

Bankta yanımda oturan kedi bana bütün içtenliğe cevap verdiğinde gülümsedim.

"O kadar haklısın ki."

"Taehyung'un neden sana sürekli deli dediğini şimdi anlıyorum."

İrkildim ve oturduğum bankta arkamı döndüm. Jungkook montunun şapkasını çekmiş, ellerini cebine sıkıştırmış kahküllerinin arasından bana bakıyordu. Banktan kalktım ve birkaç adım ötesinde durup gülümsedim.

Jungkook'un bakışları gülümsemem de takılı kalırken başını sallayıp kendine geldikten sonra kaşlarını çattı.

"Kim üzdü seni?"

Ciddi sorusuna karşılık kapüşonuyla kapattığı ensesine bir şaplak geçirdim. (Zerre etkilenmedi)

"Devrem boşver onu gel iki dürüm atalım."

"Yeon?"

Ciddiyetini hala korurken omuzlarımı indirip ofladım.

"Kyul ile konuştum. Bir şeyler anlattı ne kadar doğru bilmiyorum."

"Bak-" bir anda sinirlenip kasılmasıyla onu tekrar susturdum.

"Biliyorum. Ona asla güvenmedim zaten Jungkook sadece içimde bir yer ona acıyor."

"Acımasın. Pisliğin teki o bak sakın bir daha inanma o itin sözlerine."

Kaşlarını çatmış bana bakarken hafifçe gülümsemiştim. Ve anında gevşeyen kaşlar, rahatlayan mimik. Her şeyin sırrı bu gülümsemeydi.

Ceketimin cebinde titreşen telefonla bakışlarımı ondan çektim ve ekranda koskoca yazan yazıya gözlerimi devirdim.

DÜNYANIN EN MÜKE ...arıyor

"Efendim Tae?"

"Eheuhe adımı değiştirmiştim nasıl çıktı?"

Gözlerimi devirdim. Gerizekalı.

"Ne yazmaya çalıştın bilmiyorum ama harf yetmediği için çıkmadı. Şey olabilir..DÜNYANIN EN MÜKEMMEL PİSLİĞİ. ANNEME NEDEN KAÇIRILDIĞIMI SÖYLÜYORSUN İT?"

Bir anda bağırmamla banktaki kedi de korkup kaçmıştı ve Jungkook da korkmuş ifadesiyle bana bakıyordu.

"Dedi ki eğer dedi Yeon'un ne sakladığını söylemezsen dedi kurabiye yok dedi. Kurabiye ve sen arasında kaldım hayatım."

"Bakalım eve gittiğinde eniştem yediğin bütün haltları öğrendiğinde yiyebileceğin bir ağız kalacak mı?"

Telefonu suratına kapatıp önüme gelen saç tutamlarını üfleyerek geriye attım. Jungkook hala şaşırmış ifadesiyle bana bakıyordu.

"Haşin kızları severim."

Göz kırptığında ağzımı şaplattım.

Bir daha çalan telefonla inledim ve tekrar ekranda gördüğüm yazıyla tanrıdan sabır diledim.

"Ne?"

"Telefon öyle açılmaz."

"Efendim hayatıma renk katan canım Jess'im?"

"Hah. Yerini bil." Karılı kocalı delirtecekler beni.

"Ne oldu tahmin et."

"Yeni bir aksiyona hazır değilim." Diyerek meraklı bir şekilde bana bakan Jungkook'a döndüm.

"BAŞARILARIMIZDAN DOLAYI BASKETBOL VE VOLEYBOL TAKIMI BERLİN'E TATİLE GİDİYORUZ."

Aldık başımıza belayı.









Çok heyecanlandım

ruins /jungkookWhere stories live. Discover now