31. Bölüm

21.8K 1K 11
                                    

Birkaç parça eşyayı yanına almak için hazırladığı sırada aklına sadece babaannesi ve dedesi gelmişti, uzaklaşmak istiyordu, bilen duyan soran insanlardan kesinlikle uzaklaşmak istiyordu, aslında bu hayatta biraz kimsesizdi ama genede sığınabileceği bir limandı akrabaları. Telefonunu evde bilerek bırakarak ,fazla düşünmeden Ankara'ya doğru yola çıktı. İstanbul'dan çıkışı bile saatler sürmüştü, trafik yorgun bedenine inat onu daha da yormak istiyor gibiydi. O kalabalıkta trafikte adım adım ilerlerken uyuşmuş kafasında hep o son sözler tekrar ediyordu.

Kadın cüretkardı, kendine çok fazla güveniyordu çünkü bir bebeği vardı, hemde Koray'dan... Rutin hareketlerle ilerlediği trafikte aslında yolla hiç alakası yoktu, hafızası kadını gördüğü yerleri tek tek gözünün önüne getiriyordu. Parçaların birleşmesi gibi bir şeydi bu... Lansmandaki kırmızılı kadındı ve sonra Zeynep'in odasında, bir de internette görmüştü bir haber, diğer resimlerden çok farklı değildi ama işte görmüştü Koray yanındaydı bu kadının! Önemsememişti çünkü eski bir hikaye olmalıydı, diğer resimler gibi... Demek ki değilmiş! 

Saatlerce bu düşüncelerle sürdü aracını, gece yarısını çoktan geçmişti sadece benzin almak için durmuştu ve neredeyse yedi saattir araba kullanıyordu. Sabah olmamıştı daha, babaannesi ve dedesi uzun yıllardır Ankara'nın merkezinde Çankaya'da yaşıyorlardı. Kalabalık sokaklarda ilerlerken doğduğu şehrin uyanışına da tanıklık ediyordu, yorgundu ama bu yorgunluğun uykuyla ya da dinlenerek geçmeyeceğini de çok iyi biliyordu. Bu şehir uzun zamandır hissetmediği duyguları belki de yaşadığı hayal kırıklığı ile tekrar hissettirmişti. Annesi ve babasına çok ihtiyacı vardı. Onların sevgisi çoktu, hep yanında olsalardı sararlardı belki yaralarını, içi sızladı. Oyalanarak geçtiği sokaklardan sonra nihayet evlerinin önündeydi ama hemen çıkamadı yukarı, çok erkendi bu saatte karşılarına çıkıp şok etmek istemedi. Aracın içinde hafifçe uzandı bekledi... 

Uyku halinde değildi ama dinlendiği saatlerde kafasına bir sürü düşünce ya da rüya hücum etmişti. Vazgeçti yukarı çıkmaktan, babaannesi de dedesi de çok tatlı insanlardı , ona kesinlikle kucak açarlardı ama Koray onu burada rahatlıkla bulurdu. Görmek yüzleşmek istemiyordu... Sevildiğini hissetmişti, Koray'ın kendisine değer verdiğini düşünüyordu ama başka bir kadına da belki onunla beraberken ümit vermişti. Kafası çok karışıktı, bu soruları ona soramazdı çünkü gözlerine baktığında inanmak istediği şeyleri görüyordu hep, Koray istese onu çok güzel kandırabilirdi. Zaten ona gelse bile bir bebeğin varlığı çok farklı bir durumdu.  Koray'ın bu durumla yüzleşmesi , sorumluluk alması gerekecekti. Zamana ihtiyacı vardı. Kaçmak uzaklaşmak belki bu durumda yapılabilecek en iyi şey diye düşündü. 

Bu işi en iyi yapan kişi de babasıydı! Yıllar boyunca hiç görmediği babasına gitmeye karar verdi. Elinde ne bir telefon ne de adres vardı ama dedesi her konuşmasında küçücükte olsa bir şeyler anlatırdı torununa. Bodrum'da yaşadığını, bir hastanesi olduğunu biliyordu. Yıllarca çeşitli üçüncü dünya ülkelerine gitmiş oradaki insanlara adamıştı kendini, dedesinin anlattığına göre de şimdi bu güzel sahil şehrinde ihtiyacı olanlara da yardım eden bir hastanesi vardı. Zor olmamalıydı onu bulmak ama esas zor olan yüzleşmekti seneler sonra. Hesap sormayacaktı hali de yoktu ama hayatı boyunca hiç duymadığı kadar ihtiyacı vardı merhametine. Düşünmeden tekrar çıktı yola...  

Ankara'dan yani annesi ve babasının şehrinden çıktığında üzerindeki etkisi de biraz kaybolmuştu. Bir bilinmeze gidiyordu, sakinleşmiş bile sayılabilirdi, en sonunda başındaki ağrı yüzünden bir şeyler yemeğe karar verdi. Salaş fazla kalabalık olmayan bir mekanda Afyonkarahisar'ı geçtikten sonra durdu. Yalnız başına ilk defa bu kadar yol gitmişti ve araba sürmekten yorgun düşen bacakları titriyordu artık. Kendi kendine düşünmek için çok fazla zamanı vardı. Etrafındaki aileleri, çiftleri seyretti bir süre, tatil sohbeti yapan insanlar ellerinde oyuncakları ile koşturan çocuklar , yol yorgunu yüzler. Durduğu mekanda kafasındaki düşüncelerle ve içindeki kırgınlıklarla neredeyse uzun süre vakit geçirmişti. Hayatının en stresli günlerini yaşıyor olabilirdi. Bir yanda ilk aşkından , sevdiği adamdan yediği darbe bir yandan çocukluğundan beri hiç görmediği hiç konuşmadığı bu hayatta kendine en yakın erkeğin, babasının karşına çıkmanın heyecanı onu çok germişti. Tekrar yola çıktığında saat öğleden sonra beşe geliyordu ve daha altı saat yolu vardı. 

Bodrum'a yaklaştığında, mola verdiği mekanın sahibinden izin isteyip bilgisayarlarında kısaca araştırdığı, babasının adını yazar yazmaz karşısına çıkan, hastaneye doğru yol aldı. Yalıkavak tabelalarını takip ediyordu. Aslında nasıl karşılaşacaklarını ya da nasıl bir tepki vereceğini tahmin edemiyordu. Belki de görüşmek istemeyecekti ki bu ihtimal kırılmış kalbinde nasıl bir etki yapardı düşünemiyordu. Hayatı boyunca bir beklentisi olmamıştı baba olarak bildiği adamdan , şimdi gene olmayacaktı, sadece onun yanında olmak istemişti. Orada değilse sabaha kadar gene bekleyebilirdi... 

Yazın kalabalığı bu saatte bile sokakların hareketli oluşu Sude'yi şaşırtmamıştı. Daha önce bahaneler uydurarak gitmekten hep kaçtığı, babasının yaşadığı Bodrum'a yabancı olsa da, buradaki hayatı tahmin edebiliyordu. Stresi gittikçe arttığında gözleri uykusuzluğa, vücudu da bu yorgunluğa dayanamayacak hale gelmişti. İşlek şehir merkezinden çıkmış daha tenha bir yola girmişti. Aslında navigasyona göre gideceği hastaneye de çok yakındı ama artık hali kalmamıştı, hızla ulaşmak istediği yere gitmeye karar verdiği ve daha da hızlandığı anda karşısına yine kapkara bir araç çıktı. Gerisi yoktu. 

Kaza anında hissettikleri tarifsizdi, yorgun bedeninde çok fazla acı hissetmişti. Çarpışmanın etkisiyle savrulduğu araçta yine kendinden geçmişti. Hayal aleminin içinde yanıp sönen kırmızı mavi ışıklar ve sesler duyuyordu sadece. Birileri onu olduğu araçtan çıkarmış hastaneye götürüyordu, vücudunda acı hissediyordu ama başındaki ağrı bambaşkaydı. Son kalan gücüyle ona ilk müdahaleyi yapan hemşireye yalvardı.

-Babam, babama, Tarık Kayasız'a götür beni! Sonrası kısa yine bir baygınlık... 

Tekrar gözlerini açtığında hastanede başında bekleyen kişi gözlerini hep hasretle aradığı , annesinin acısını hiç paylaşamadığı ama ilk korkusunda sığındığı babasıydı. Acilde gözyaşları içinde yüzüne bakıyordu, tek bir kelime bile etmemişti ama bir yandan da yüzü korku içindeydi. Kendini zorla toparlayan sargılar içindeki Sude sadece iki kelime söyleyebilmişti. 

-Beni sakla... 


Aşk İşi *Tamamlandı*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin