Bayat Ekmek| 37

4K 272 37
                                    

Derin'den aldığım yol tarifiyle evden çıktım. Amacım bir an önce onu görmekti. Hatalı ya da yüzsüz olmam umrumda değildi. Evet, aslında yüzüne bile bakamayacak kadar utanmam gerekirdi ondan; belki de 'senden vazgeçiyorum' dediği an ben de ondan vazgeçmeliydim. Ama artık içimden bir ses onu kaybedersem hayatımın altüst olacağını fısıldıyordu.

O benden vazgeçemezdi, biliyordum. Kendine yalan söyleyip, bu yalana inanmaya çalışıyordu. Ama ben inanmıyordum.

Beni elinin tersiyle itse de, bağırıp çağırsa da, kalbimi paramparça etse de gitmeyecektim. Ne olursa olsun gerçekleri izah edecek ve her şeyi yoluna koyacaktım. Belki bana geri dönmeyecekti ama o zaman da bana geri dönmesini sağlayacaktım. Pes etmeyecektim; çünkü aşık olduğum adamı bırakmak, yapmak istediğim son şey bile değildi.

Caddenin karşısına geçtikten sonra yürümeye devam ettim. Birazdan solumda kalan sarı evin önündeki
dönemeçi dönecek ve sonra Derin'in bahsettiği binaya girecektim. İçeride beni ne beklediğini bilmiyordum. Kimle yaşadığını, evde neler olduğunu, bana kapıyı açıp açmayacağını bile bilmiyordum. Gelişigüzel gelmiştim yanına ve onu görmeden gitmeye de niyetim yoktu.

Sarı evin önündeki dönemeçi döndükten sonra ıssız sokakta tek başıma etrafa bakmaya başladım. Beyaz, uzun binalar yol boyunca sıralanmıştı. Kaldırımların üstünde yanmayan sokak lambaları, evlerin önünde park edilmiş arabalar vardı.

Derin bir nefes alıp etrafıma baktım. Şu an nasıl göründüğümü bile bilmiyordum çünkü üstümü bir çırpıda değiştirip hiç aynaya bakmadan evden fırlamıştım. Muhtemelen gözlerim şişikti ve saçlarım yine darmadağındı.

Emin ol, dedi içimden bir ses. O senin görünüşünü umursamıyor bile.

Kendime güvenmem gerektiğini içimden tekrar ederken etrafıma bakındım. Derin, dönemeçi döner dönmez 3 bina sonraki binaya girmem gerektiğini söylemişti. Ben de öyle yaptım.

Şansıma dış kapı açıktı. Hemen içeri girip beş katlı binada tur atmaya başladım. Her kat 4 daireden oluşuyordu; bu da demekti ki bakmam gereken çok yer vardı.

Tüm dairelerin kapısında yazan isimleri okudum. Hiçbirinde onun adı yazmıyordu. Aklımdan bir ses belki kendi evi değildir dediğinde, o zaman işlerin daha da zorlaşacağını fark edip sıkıntıyla nefesimi verdim.

Kötü ihtimalleri zihnimden uzaklaştırıp en üst kata çıktım. Yine onun adını göremediğim 3. daireyi de geride bırakarak umutsuzlukla son daireye baktığımda; yüzüme bir tebessüm yerleşti.

Egemen Çağlar.

Bu daire onun dairesi olmalıydı. Soyadını bilmiyordum ama adı büyük harflerle gözlerimin önündeydi işte. Adım attım. Kapıya yaklaştıkça kalbim durur gibi oldu ve nefesimi tuttum. Buraya kadar gelmiştim evet ama, ne diyecektim? Nasıl davranacaktım?

En önemlisi; bana kapıyı açar mıydı?

Ona olan sevgim tekrar zihnime sızdığında olabilecek en kötü şeyleri bile mazur görüp birbirine girmiş saçlarımı geriye attım ve terleyen avuçlarımı kot pantolonuma sildim. Üzerimdeki gri hırka battaniye etkisi yaratarak terler içinde kalmamı sağlamıştı.

İkilemde kalmama izin vermeden zile bastım. Uzun süre çaldı. Açan olmadı. Bir daha bastım; uzun süre çaldı. Açan olmadı.

Yüzüm düştü.

Bir daha bastım.

Kapı açılmadı.

Artık kötü ihtimaller kendilerini su yüzüne çıkarıyorlardı. Ya kendine bir şey yapmışsa, diye düşündüm ama sonra bir yere gitmiş de olabildiğini düşününce rahatladım. Muhtemelen evde değildi.

Evet, ona bir şey olmamıştı. Sadece evde değildi.

Tüm heyecanım bir balon gibi söndü ve tam arkamı dönmüş merdivenlere doğru adım atarken arkamdan gelen kilit sesini duydum.

Anında geriye dönünce, kapının pervazına yaslanmış beyzbol şapkalı, siyah maskeli ve beyaz tişörtlü bir adamla karşılaştım. Hızlı adımlar atarak karşısında dikildiğim an nabzımın hızlandığını hissettim.

Benden uzun olduğu için kafamı kaldırarak ona bakarken şaşkın gözleri yüzümü turluyordu. Burada ne aradığımı, ve burayı nasıl bulduğumu merak eder bir hali vardı.

"Sen..." diyebildi sadece ve hemen sustu. Sesi pürüzlü, boğuktu.

"Ben..." dedim ben de onu taklit ederek. "Geldim." Gözlerimin dolduğunu hissettiğim saniyelerde, o kapının biraz arkasından beni izliyor, ben de dışarıdan aynı şekilde onu seyrediyordum. Bir süre birbirimize baktık. Ne düşündüğünü kestiremiyordum. Yüzüme bile bakmadan kapıyı suratıma kapatabilir ya da beni kollarının arasına (!) alabilirdi.

Ancak ikisini de yapmadı. Hiçbir şey umrunda değilmiş gibi az önceki şaşkınlığını bir kenara bıraktı ve kapıyı aralık bırakarak arkasını dönüp içeri girdi. Kaşlarımı çatıp arkasından bakakaldım. Bu bir davet miydi?

"Giriyorum?" diye sordum ayakkabılarımı çıkarırken. Davet etmese bile girecektim çünkü içten içe içeri girmemi istediğini biliyordum. Kapıyı aralık bırakmasının başka bir anlamı olamazdı.

İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra uzun holde temkinli adımlar atmaya başladım. Duvarlar beyaz simli boyayla boyanmıştı, yerdeki halılar siyahtı ve kapının hemen yanında minik bir askılık vardı. Holu yürüdükten sonra kapısı açık olan odaya adım attım ve onu pencere kenarında sigara içerken buldum. Cam açıktı; dışarıdaki rüzgar perdeleri havalandırıyordu ve küllükteki gri sigara külleri siyah halılara bulaşmıştı. Yerlerde teneke şişeler, cam masanın üstünde üçten fazla sigara paketi vardı. Bu görüntüyü kaşlarımı çatarak izledim. Tüm gece içmiş olamazdı değil mi? Lütfen bunları yapmamış olsundu.

"Bu evin hali ne böyle?" Kapının pervazında durmuş ona bakarken sırtını seyrediyordum. Beni duymazlıktan gelerek sigarasını içiyordu. Başında beyzbol şapkası vardı ama maskesini çıkarmış, bir elinde sallandırıyordu.

"Egemen, gerçekten her şeyi yanlış anladın. Sana yemin ederim ona ben sarılmadım." Hiçbir soruma cevap vermeyeceğini anladığımda açıklama yapmaya başladım. Odanın ortasına yürürken sesim titredi ve buraya gelirken oldukça sağlam olan güvenim aniden yerle bir oldu. "Beni şu kadarcık bile seviyorsan," görmediğini bildiğim halde başparmağımla işaret parmağımı birbirine yaklaştırdım. "Bana inanırsın."

Egemen elindeki sigarayı dışarıya attıktan sonra maskeyi taktı ve bana döndü. Gözleri kıpkırmızıydı ve altlarında mor halkalar vardı.

Onu görünce yüreğimin burkulduğunu hissettim.

"Ona sarılan sen değildin evet, ama ya o an aynı hisleri beslediysen?" Çatlak sesi maskeden dolayı daha boğuk çıktığında elimi enseme götürdüm ve kaşlarımı çattım. Cidden buna cevap verecek gücüm bile yoktu. Baran'ı sevmediğime artık adım gibi emindim. Ama bunu Egemen'e nasıl kanıtlayacağımı bilemiyordum.

"Egemen, eğer bu duydukların içini biraz olsun rahatlatacaksa, bir şey söylemek istiyorum sana." Artık bunu içimde tutmak istemiyordum. Bilmeliydi.

Aramızdaki mesafeyi kapattım. Sanki ona yakın olmam canını yakıyordu. Yumruğunu sıktığını ve içinde savaş verdiğini görebiliyordum. Belki gözlerime saatlerce bakmak istiyordu ama aynı şekilde baskın gelen gururu benden gözlerini kaçırmasına sebep oluyordu.

"Seni seviyorum Egemen. Aşık olduğum adam... o değil. Sensin." Gözleri aniden bana döndü. "İncir Ağacı'n seni özledi."

-
Normalde bölümler Pazartesi,Çarşamba, Cuma gelirken, bundan sonra Salı-Perşembe gelecek haberiniz olsun fğelspşwğdwşş

2k olmuşuz, tüm yorumlarınız ve voteleriniz için sonsuz teşekkürler.❤️

Peki, Egemen Leyla'yı affetmeli mi? Siz olsanız ne yapardınız?

Bayat EkmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin