Bayat Ekmek| 3

6.6K 329 18
                                    

Yaklaşık on dakikadır, gözlerimi dikmiş kitaba bakıyordum. İçimde mutluluktan çok, gerginlik vardı çünkü sınırlı sayıda üretilen bu kitabı kim gelip bana verirdi ki?

Zihnimdeki çekmeceleri karıştırdım ama hiçbir şey bulamadım. Aklımdan kimse geçmiyordu.

Kim benim çikolata kokusu sıktığımı ve istediğim kitabı alacak kadar bana yakındı?

Yatağa uzanmış, tüylerimi diken diken eden kitaba bakarken kapı iki kez tıklatıldı ve karşımda başka bir hediye veya hediyenin sahibini bulma umuduyla koşarak kapıya fırladığımda, büyük bir hayal kırıklığına uğradım.

Biraz hüzün ve biraz da tuhaf bir mutluluk duygusuyla pizzacıya ücreti ödedikten sonra salondaki tahta masaya oturdum.

Bana kitap alıp, not yazacak biri olduğuna inanamıyordum. Ben sevilecek biri bile değildim ama sanırım birisi beni seviyordu ve bu düşünce hiç olmadığı kadar kalbimi hoplatıyordu. Belki çok yanlıştı, kim olduğunu bilmememe rağmen birini göremediğim için üzülmem saçmaydı ama umrumda da değildi.

Ne olursa olsun, kim olursa olsun, zayıf ya da kilolu olsun, gözlüklü ya da gözlüksüz olsun, uzun ya da kısa olsun ve ya çirkin ya da yakışıklı olsun; onu görmek istiyordum.

Çünkü dış görünüşü kötü olsa bile, beni böyle sevecek birinin kalbinin birçok kişinin kalbinden daha güzel olduğunu biliyordum.

Belki bana aşık olmayan, sadece saplantılı bir sapık olan kişiyi zihnimde canlandırmaya çalışırken telefonuma Derin'den bir mesaj geldi.

Gönderen: Derin♥️
Haber Merkezinin yanındaki kafedeyim. Çabuk gel.

/•\

"Böyle işte. Serra'nın hastanelik olması beni ne ilgilendiriyorsa..." Derin, kaşlarını çatıp önündeki sıcak çikolatadan bir yudum aldı. Geçen gün, yani posta kutusunu benim kontrol edip o zarfı bulduğum gün beni neden ektiğini anlatıyordu.

Üvey annesi içtiği antidepresanlar yüzünden hastanelik olmuştu ve babası da ikisinin arasını iyi tutmak için Derin'i çağırmıştı. Ama Serra Hanım da Derin de birbirlerinden nefret ediyorlardı.

Babası sadece Derin'den bir adım beklediği için ve Derin'in üvey annesi Serra Hanım'ın sürekli hasta rolü oynayıp kendini kocasına acındırmaya çalıştığı için, ne Derin ne de ben seviyorduk o kadını. Ama yine de bazen onların evine davetli olduğumda, oldukça güleryüzlü görünmeye çalışıyordum.

"Affedildim mi?" Diye sordu geniş sandalyeye yayılırken.

Yüzümde buruk bir gülümseme oluştu; "Affetmem gereken bir şey yapmadın ki. Seni anlıyorum, eğer gitmeseydin babanı kaybedecektin. Bu yüzden endişelenme." Elini sıkıp önümdeki buzlu limonatanın pipetini dudaklarımın arasına sıkıştırdım.

Birbirimize kısa bir an baktıktan sonra, "ee," dedi. "Önemli bir zarf var mıydı? İçlerini açtın mı?"

Önemli bir zarf.

Benim için önemli bir zarf vardı elbette. O gün Derin'e çok sövmüştüm ama şükrediyordum ki o zarfı ben bulmuştum. Eğer benim yerime Derin posta kutusuna baksaydı zarfı bulamayacaktım. Belki zarfı bana verirdi ama o zaman bu kişinin kim olduğuna dair sürekli konuşurdu. Çenesini dinlemeyi göze alamıyordum.

"Hey! Daldın gittin, zarfları açtın mı diyorum."

"Hayır, onları çantama koymuştum."

"Tamam. Bu akşam onlara bir bakayım."

Böylece son konuşmamızı da yaptık ve ben bir kez daha sapığımı ona anlatmamaya karar verdim.

/•\

"Yine harikaydın güzelim!" Derin elini kaldırıp çakmam için uzattığında, gülümseyerek eline vurdum. Haber Merkezinin bize ayrılan odasına girerken, bir yayını daha başarıyla atlattığımı görüp sevindim. Hatta birkaç kişiden bile güzel şeyler duymuştum.

Odaya girdikten sonra üstümdeki nar çiçeği ceketten kurtuldum ve kızıla çalan saçlarımı hızlıca topuz yaptım. Derin odanın kapısını kapatıp telefonunu çıkarırken, yüzümdeki makyajı kazıyarak çıkarmaya çalışıyordum.

"İşin ne kadar sürer?" Diye sorduğunda, makyaj temizleme losyonu döktüğüm pamukla göz kapaklarımı siliyordum. "10 dakikaya çıkarım." Göz ucuyla hareketlendiğini gördüm. "Neden?"

"Selim bey posta kutusunun anahtarlarını istiyor. İki dakika gidip son zarfları da alayım, sonra anahtarları teslim edeceğim."

Başımı sallayıp onu onayladım ve o çıktıktan sonra, askıdaki gri hırkamı üstüme geçirdim. Sandalyenin üzerine astığım ceketi de dolaba koyduktan sonra, yüzümdeki makyajı temizlemeye devam ettim.

7-8 dakika sonra işimi hallettiğimde, sırt çantamdaki eşyaları kontrol ediyordum.

Telefonumu bulamadığımı fark edip bir endişe kıvılcımıyla beraber elimi çantanın en altına soktuğumda, çantanın içinden düşen bir şey havada süzüldü ve yavaşça yere kondu.

Telefonum değildi.

Küçük, sarı bir not kağıdıydı.

Üzerinde şunlar yazıyordu;

Nar çiçeği sana çok yakışıyor.

Bayat EkmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin