Rüyalar (Part1)

25.2K 1K 16
                                    

Yekta'yla karşılaşmamın ardından, artık daha gergin hissediyordum. Onlara karşı görünez bir engel gibi her an yanı başımda dolaşan Usal'a tepki gösermiyor, sessiz desteğini onaylıyordum. Rysa yeni gelen acemi gurubunu çalıştırırken, tıpkı bizde olduğu gibi zalimleşiyor, nefes aldırmıyordu. Bu sürece alışmaya çalışan acemi gurubu ortalarda fazla dolanmıyordu ve buda benim işime geliyordu. Sadece birkaç defa uzaktan gödrüğüm Ezgi ve Ali sürece uyum sağlamada zorlananlar arasında gibi, görünüyordu. Rysa yaptırdığı alıştırmalarla canlarını çıklarmış ve yine de memnun olmamıştı yine erken indiğim bir kahvaltıda söyene söyene aşağı indiğine şahit olmuştum. Her geçen yıl gelen acemilerin daha da güçsüzleştiğinden yakınıyordu. Belki de haklıydı. Biz bir önceki gruba göre daha güçsüzdük ve bizden sonra gelenlerinde bu geleneği yaşatması olası bir durumdu. Sebebinin sürdürülen bu yönetim ve akademinin müfredatı dahil tüm alanlarda, son lideri öven bir politikaya dönüştürülen eğitim anlayışı olduğuna şüphe yoktu. Bu durumun sadece küçük bir grup tarafından fark edildiğine de şüphe yoktu ve bu gurubunda harekete geçmeye niyeti yoktu. Tek yaptıkları kendilerini soyutlayan bir politika izlemeleriydi. Belki de yapabildikleri bundan ibaretti.

Geçen zamanın en olağandışı anları, eski arkadaşlarımdan herhangi biriyle göz göze geldiğim; nadiren olsa da karşı karşıya geldiğim anlardı. O günden bu yana bir toplantı daha geçmiş ve yeni acemilerin bu toplantıya katılmaması kararlaştırılmıştı. Bu durum beni uzun zamandır, sevinilecek bir şey bulmuş kuru bir çölmüşçesine mutlu ederken; yine dilimin ucuna gelen cümleleri kuramamıştım. 'Onları yakınımda istemiyorum. Bana yaptıkları için affedemiyorum.' Eğer büyükbabama olanları anlatıp, onları aramıza almaması gerektiğini söyleseydim; ne tepki verebileceğini tahmin edemiyordum. Bana hak mı verirdi yoksa, şımarık bir çocuk gibi davrandığımı mı düşünürdü? Sayıca bu kadar azken, aramıza gönüllü katılan kişileri göndermeye çalışmamı kınar mıydı? Son zamanlarda çokça duyduğum kelimeleri mi tekrarlardı yoksa? 'Sen bu birlik için önem teşkil ediyorsun. Gelişmelisin, güçlenmelisin ve o gün geldiğinde...' İşte onu o zaman görürdüm. Cümlesini yarıda keserek bana büyük sorumluluklar yüklüyor ve sonunu göremediğim uzun bir yola sürüklüyordu. Sorumluluk sahibi olmaktan ve sürekli güçlenmekten bahsediyordu. Bu artık alışılagelmiş bir durumdu ama inatla geri kalanımızla, koruyucularla tanışmama müsaade etmiyordu. Adımın direk olarak aralarında anılmasına müsaade etmediği gibi. Şimdilik görünmez bir üye gibi dolaşmaya devam etmem gerekiyordu. Ebrar KARAHAN'ın ilgisini çektiğim için de büyük bir azar işitmiştim ama bulanığın serbest kalmasına neden olduğum için herhangi bir kınama ifadesine rastlamamıştım, ince çizgilerle süslü gözlerinde.

Eğitimlerin bitmesiyle odama gidişimi iple çekişim, sürekli aldığım nasihatlar doğrultusunda bana uzak gelen bir geçmişte kalmıştı. Herkesten sonra Ceyda ile birlikte ağırlık çalışıyor ve tempolu koşular yapmaya devam ediyordum. Bazense o gittikten sonra duyu sınırlarım üzerinde çalışıyor, ritim ölçen tuhaf saatim ve koşu bantları yardımıyla adrenalin seviyemdeki değişimi gözlemliyordum. Zihnimde dönüp duran binlerce düşünce de böylece uzun bir mola veriyor, yorulan bedenimi çabucak uyku alemine bırakabiliyordum. Terli vücudumu, sürüyerek attığım adımlarımla odama sürüklediğimde; hızla duşa girdim. Oturduğum anda, bulunduğum konumu düşünmeden uykuya dalacağıma oldukça emindim. Okuduğu kitaptan gözlerini ayırarak bana bakan Usal'a kısa bir selam vermiş, hızla kıyafetlerimi almak için kendi bölümüme geçmiş ve ağzımdan kaçırdığım küçük çığlığa mani olmamıştım. Büyükbabamdan istediğim telefon, üzerinden daha birkaç gün geçmesine rağmen hızla elime ulaşmıştı. Bunu nasıl yapabildiklerine anlam veremiyordum ama odama girmişlerdi. Çığlığıma tepki vermeyen Usal şaşırmama neden olurken, ayaklarımın üzerinde yükseldim ve ortadaki işlevsiz paravanın üzerinde kitabını okuyan ona baktım. Yüzünde çarpık bir gülümseme vardı ve bu her şeyi ele vermeye yetiyordu. "Büyükbabamın muhbiri olmak nasıl bir duygu?" dedim, kıstığım gözlerimle şüpheyle onu süzerek.

Kitaptan kaldırdığı bakışlarını bana çevirdiğinde, göz bebekleri büyüdü ve ardından çabucak, ifadesini toparladı. Onun için bu kadar kolaydı işte. Sadece birkaç saniye için gerçek düşüncelerini görebiliyordum. Onu malum bir kişiye benzetmemek için oldukça çabalıyordum ama her seferinde Rüzgar gibi olduğunu düşünmeden edemiyordum ve bu durum beni sinirlendiriyordu. "Ben aksini düşünüyorum oysaki. Senin muhbirin olduğumu düşünmek daha doğru olur sanırım." Düşüncelerimden beni sıyıran cümlelere döndüğümde "Asaf denen adam verdi. Şu uzaktan kuzenin olan hani. Kapının önünde bekliyordu, bende aldım." dedi, omuz silkerek. "Önemli değil." dediğindeyse "Teşekkür ederim" diye mırıldandım.

Heyecanla açtığım kutudan, yeni bir telefon hattı da çıktı ve hızla annemin numarasını tuşladığım telefonu kulağıma götürdüm. Telefonu açar açmaz ismimi haykıran anneme göremeyeceği halde sıcak bir tebessüm gönderdim. Sesini duyduğumda aniden içimin ısınmasına mani olamamıştım. "Bende seni çok özledim anne." Büyükbabama sıkı sıkıya tembih etmeme rağmen, annem bir sonraki toplantıda gelmemişti. Gelememesinin sebebini biliyordum ama onu özlemeyi bırakamıyordum. Hele de bu ruh hali içerisindeyken. O fazla ilgi çektiği konusuna bir kez daha değinirken, ben sesini duyabildiğim için mutlu oluyordum. Sonunda telefonu kapattığımda, duşa girmeden önce yapmam gereken bir şey daha olduğunu fark ettim ve ertelenmiş olan görüşme için numarayı girdim. Telefonun ucundaki mahmur ses, yeni uykudan uyanmış gibi duruyordu. "İrem benim." dedim fısıltıyla, ürkmesinden korkarcasına.

RUH OKUYUCULAR 1+2Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon